Bu başbakan benim başbakanım değil.
Bu cadde benim cadde benim caddem değil.
Bu köprü benim köprüm değil.
Bu yıkım benim yıkımım değil.
Bu bulvar benim bulvarım değil.
Bu başbakan benim başbakanım değil.
Bu af benim affım değil.
Bu başbakan da benim başbakanım değil.
Bu cumhurbaşkanı benim cumhurbaşkanım değil.
Bu milliyet benim milliyetçiliğim değil.
Bu dönüşüm benim dönüşümüm değil.
Bu bina benim binam değil.
Bu baraj benim barajım değil.
Bu yol benim yolum değil.
Sürekli rahatsız olduklarımızla çevrili bir şehirdeyiz. Karşı gelen, baş kaldıran insanlar da değiliz. Bağırıp çağırmak sanki 10 senedir üniversiteden mezun olamayan solcuların işi, baktıkça "yazık" diyoruz. Politik olandan soğuyoruz. Her seferinde birilerinden rahatsız olup, oturduğumuz yerden, klavye üzerinden saydırıyoruz. Sürekli %10'a takılıyoruz. Facebook gruplarına üye oluyoruz.
Şimdi köprü bu sefer yeri yurdu belli bir gerçeklikle gündemde.
Bir bakan kendini köprü yapıp orman talan etmeye, diğeri Hasankeyf'i su altında bırakmaya adadı kendini. Köprünün yapılmayacağına inandım ben aslında. Neden bilmiyorum.
Bu sefer çabalayacağımıza inandığımdan mı?
further reading (bunun güzel Türkçesini bulan beni bulsun): Üçüncü köprüyü yaptırmamak için ne yapmalıyız?
0 yorum:
Post a Comment