Aug 26, 2010

yandaş sanatçı

başlığı sözlükten çaktım.

bıktım politik olmaktan şerefsizim. muhalefet partisinden beterim. ya da daha iyiyim.

akplisini, arasında demokratiklikten muhalafet olmadığını iddia eden genç sivilleri de dahil kabulümdür. lale mansur gibi bi şey sanardık cahillerini de anladım. bunları avukatımla konuşun bıktım.

hükümetin içine etmesi için ant içtiği hasankeyf'e kendini adayan tarkan bir süre sonra kendini uyuşturucudan soruşturmalarda buldu. (bunu da dile getiren hülyaco'dur) akp nefretiyle yanıp tutuşan mehmet ali erbil paso soruşturuluyor zaten. ama hükümet yanlısı nihat doğan seda sayan'la birlikte olduğu için hiç ceza almadı. şaka şaka tamam.

habertürk'ün yaptığı ankette "hayır" diyenlerin bizzat bakan tarafından arandığını da biliyoruz.

hükümete karşı olanın bertaraf, yandaş olanın berhüdar olduğu gerçeği biy aydın doğan gerçeği olarak karşımızda.

bu ülkede herkesin kendine bir görüş aradığı zamanlarda kimin ne çıkarı, ne korkusu, ne göbek bağı var bilemezsiniz o yüzden tanımadığınız adamlara tutunmayın. ne biliyim babanıza sorun.

hayır diyen sanatçılara yazın beni yae. hiç bi açığım yok bi küçükken kaçak internet şifresi kullanardık.

Aug 25, 2010

arabesk

dün gece fazıl say'ı izlerken "ünlü ve yetenekli olsam kesin böyle olurdum." diye biraz rahatlayarak kararımı verdim. hatta kendisinden beklenmeyen bir "la havle" çekti içinden oturdu sanırım karşısındaki aymazı görünce. şimdi de tam da şu an gördüğüm haber üzerine çok fevri olarak yazıyorum:

müslüm gürses'i çok severim. arabesk hallerini değil tabi ki ama son günlerde yaptığı uyarlamalarla gönlümde taht kurdu.

misal arabeskin bence şahı orhan gencebay gibi değil müslüm gürses. orhan gencebay için müziğe bir şeyler kattığı söyleniyor ama adam kendine hiç bir şey katmadı senelerdir. arabeskti hala arabesk. ama nedense insanlar bir anda eskiden arabesk olduğu için sümüğünü atmadıkları adamı takdir etmeye başladılar. duman diye bi grup çıktı arabesk gibi söyledi. müslüm gürses ise farklı şeyler denedi, güzel etti. insanlar artık arabeski farklı bi yerde sandılar heralde içlerindeki arabeskçiyi açık etmeden korkmadılar. benim için hatasız kul olmaz, kroyum ama para bende hissiyatıyla bir. arada o hale gelerim. ötesinde krodur. neyse.

müslüm gürses farklıdır. biraz kopuk kendisi, çok mu yetenekli bilmem, ben olsam demezdim ama iyidir. arabeske ettiğim küfürlerde ona "sen şöyle kenara geç" derim.

sonra fazıl say ortaya çıkıp arabesk için arabeskten hiç hazetmeyenlerimize alnından öpme isteği uyandıran açıklamalar yaptı. insanlar elitist, faşist diye küfür ettiler çünkü çoğunluk arabesk. dün de cüneyt özdemir gibi ortalama bir adam onun neden kendisi gibi ortalama olmadığını sorguluyordu mesela. konum o değil.

avrupa basket şampiyonası'nda açılışta fazıl say çıkacakmış, iptal olmuş. ama şimdi müslüm gürses çıkıyormuş. bir anda insanlar fazıl say'a kızınca arabeske sahip çıkma özgürlüğüne sahip oldu. ezilenin tarafındayız ya. aslında görmek istedikleri hiç bişeyi beğenmeyen dahi (deha anlamındaki) adamlar ve onların yaptığı müzik değil. fiba da bakanlıklarla vs görüşmüş ve sonuçta müslüm gürses sonucu çıkmış.

akp'ye oy vermek, barajı bile bile oyunu kullanmak; fazıl say'ı dinlememek, arabeskten yana olmak; bunların hepsi zamanında özündeki yetersizin üstünü örterek yapılan tercihler. yetersiz burada yetersiz politik görüş, yetersiz sorumluluk gibi, gerizekalılık gibi hem hakaret yerine geçenler hem de karakter özelliklerine tekabül edebilir.

siz politik olarak değil kültür olarak hükümetteki badem bıyıklılar seviyesinde insanlarsınız diye, küfredildiği için tarafı olduğunuzu sandırtmaya çalıştığınız arabesk bir anda seviye atlamadı. siz seviyenizi ortaya koydunuz.

aslında "istediğiniz 82 darbe anayasasının değişmesi de değil, recep tayyip erdoğan gibi kasımpaşa ekolü bi başbakan" ayarı bi durum. davos'ta içten içe "of nası koydu adam lafı" diyenlersiniz.

kimse kendi sevmediği, kendini uzak hissettiği bi şeye laf söylendi diye kimseye bu kadar cephe olmaz. en fazla "aman salak" der umrunda olmaz. herkes içindeki orhan gencebay'ı savunuyor, kendinden uzakta duran arabeski değil. tepedeki birilerinin de ekmeğine yağ sürüyor.

Aug 20, 2010

bak bak yalan

ffffound'da yine otomatik güdülerle aşağı aşağı giderken bi görsele takıldım:

baktım bi postermiş. bi şeyi beğenince sayfasına gidiyorum. ve yine ffffound sağolsın yine bi site buldum: gigposters

daha önce dadandığım music philosophy gibi şeklen pek başarılı bi site değil. ama içerik olarak ondan 200 kat rasyonellik mevcut. içerik olarak benim şimdilik sandığımdan daha fazlası var görünen o ki.

bi yandan ne konserler olmuş diye yanarken bizde bu adamlar gelse bile gudik gudik posterleri olur. ki zaten anca bi festivalde olur onda da içkisinin logosunun yanında bir adı geçer. gördüğüm tek iyi poster afişlerini ghetto yapıyor, yapanın linkini bulunca vercem.

bu memlekete strokes gelseydi de sanırım anca böyle bir posteri olurdu:

asıl bi de bu ne demek biri bana açıklasın? ravonettes konserinde strokes görünüyor. yoksa geçen gün beğendim diye strokes varken onu büyük yazmazlardı heralde. başka açıklama istemez:

bu arada bileti de mi böledir bunun acaba. saklanası biletlerimiz de yok zaten. ne hayatlar var yareppim.

Posted via email from enola is seriously gay

Aug 18, 2010

lirik poster

ffffound'da gezerken zilyon tanesi gibi sandığım bi poster gördüm:


yabancı kanalda memleket görmüş gibi oldum nedense. abimgiller sanıyorum ondan olabilir.

sonunda takip ettim ki böyle bir site varmış: music philosophy.

bir kaç tane sevdiğim insandan şuraya çaktım, yaraşır diye.

smiths'i ise ben de o şarkıya bir zamanlar mezar taşımsı poster süsü vermeye çalıştığım için koydum.

Posted via email from enola is seriously gay

Aug 17, 2010

hoşlandığımız mekanlarda geçen gün

bi öncekinde de dediğim gibi filmlerde böyle içine düşesimin geldiği evler görünce dayanamıyorum. bugünümüzde de mammoth var.

filmi ilk izlediğimde de şunu yapmak istemiştim ama çabalarım doğrultusunda tek öğrendiğim filmin dışının new york, içinin ise isveç'te olduğunu öğrendim.

mammoth her şey mükemmel görünen ve bence de mükemmel olan ailenin tribe girmezsek film olmaz hallerinden bir film. kadın acil servis doktoru, adam bilgisayar oyuncusu! video game sektöründe yani. kötü değil kesinlikle. bi iç burkuntusu olmuyor değil. ama kazanana oynuyor insan o yüzden o burukluk yoksa mutlusun. spoil etmemeye çalışıyorum. çok bodoslama bir açıklaması var aslında. her neyse. bence izleyin. olmadı sesini kapar michelle williams ya da gael garcia bernal izlersiniz. hiç biri beni çekmez diyen siz aseksüeller için de şimdi evden bahsetmek istiyorum. ama insan değilsiniz o ayrı.

neyse hem güzel, hem zengin, hem de mutlu ailenin başına bişey gelmiş gibi vay başına gelenler! filmi.

yönetmen: lukas moodysson. isveçli kendisi. bundan kelli benim filmimde altta bir isveççe altyazı musallat oluyordu onlarsız olacağım diye zorladım ama olmadığı oldu. isveçce mesaj veriyorum gibi duran screenshotlar varsa da kısmet.

film new york'te geçiyo ama bu loft isveç'teymiş. bu eve asansörle çıkılıyo. terasında koşu bandı var. tabi o kısım new york'ta. evin girişinde bisikletler asılı, kocaman bir yastık var ki ailemiz üzerinde tepişsin güzel sahneler çıksın ortaya.

böyle de ne desem filme laf sokuyorum gibi ama tamamen kıskandığımdan. hatta şu an cenker'i oturttum başına izletiyorum.

bu güzel insanlar bir de güzel müzikler dinliyor tabii ki. ladytron merkezli, spoiler olmasın diye destroy everything you touch demiyorum.

Posted via email from enola is seriously gay

Aug 16, 2010

hoşlandığımız mekanlarda bugün


sanırım ev mimarı olduğum için filmlerde görüp de çok beğendiğim evler kuşağında en son sardırdığım kore filmi "speedy scandal"ın büyük bir kısmının geçtiği cha tae-hyun'un evi oldu. mimari açıdan çok vurucu bir düzeni, planı olmasa da zevkle döşenmiş, iç mimarlığından çok dekorasyonunu sevdiğim bir ev. şarap kavı (paşabahçenin dilime kattığı şu kelime), bang&olefsen müzik seti.

film şener şen - ayşen gruda tarzında romantik-komik. zannımca eğlenceli. elalemin alt yazı/çeviri kabiliyetine kalmış, uzak diyarların espri anlayışı tabii ki nokta atışı yapmıyor. ama güldürüyor, iyi hissettiriyor.

beğendiğim mekanlarda geçen filmlerin mimarlarını bulmak kolay ama iş iç mimari olunca bulmak zor özellikle bi kore filminde. aradım ve bulamadım ve ben de filmden screenshotla işi halletmeye karar verdim.

filmin en iyi tarafı bence sanat yönetmeninin işi olduğunu sandığım işi yapan. jenerik konusunda top kimdeyse önünde saygıyla eğiliyorum. fikir çok yeni değil biliyorum ama uygulama hoş. ilk görsel jenerikten diğeri evden. mekan seçimleri totalde güzel, açılar da keza ama bütün filmi tekrar izleyerek screenshot alamadım.

çekik filmlerini pek sevemiyorum, çünkü insanları pek karıştırıyorum. sanırım burada ana karakterler bir kadın-bir erkek-bir çocuk gibi birbirinden farklı üç tipolojide olmasından takip etmekte sorun yaşamadım. onun da ötesinde ben sevsem de sevmesem de koreliler sanırım bu işi biliyor.

bence izleyin.

*filmde yiyilesi çocuklara ek var.

posterous'da pek çok fotoğraf var, burda yok isterseniz

Posted via email from enola is seriously gay

Aug 5, 2010

"underrate" kelimesi.

leonardo dicaprio hayatımıza güzelliğiyle giren bir erkek evladı. zamanında titanic'e giderken "ay öf leonardo olmasaydı keşke" diyip sanki gelse bize yüzüne bakmayacakmışız gibi bi havalara girmedik mi girdik. sonra filmi izleyip "allaaam ne güzel adammış" da dedim ben şahsen. şimdi erkek olarak çok beğenmememle birlikte hayranımm. adamın filmlerini izledikçe o triplerden artık çıkmak gerek. çünkü gerçekten çok çok çok iyi oyuncu.

benden güzel, biliyorum senden de.
ama yazık ki leonardo bu fiziğini korudukça;

"güzel erkek sevmem ben", "aktörleri dış görünüşüne göre değerlendirmem." diyerek -12/15 yaş arası çıtırlar hastası oluyo diye- gidip daha yaşlıcanalarına hayran olan -sanki (misal) marlon brando zamanında leonardo kadar güzel bir adam değilmiş de çatallı sesinden keşfedilmiş gibi- sırf leonardo senden benden güzel bi erkek diye oyunculuğunun değerini bilmeyecek kadınlar ve onun güzelliğini kıskanacak erkekler yüzünden oyunculuğunun değeri göz ardı edilecek.

biz 50/60'a gelince görmiyim hiç birinizi buralarda. rezil ederim torunlarınızın yanında.

beni beğenmeyenler bunu da beğenmedi hee he:
ve şimdi de inception

ps. ben gibi düşünmeyenler için ne zaman "bi bildiği olabilir" diye düşünecem atam ben?