Jun 23, 2010

içimi kastın akşam akşam

spoiler vermiycem izlemediyseniz daralmaya gerek yok.

internete bi haller oldu, bi sürü site kapanınca kullanıcılar mı azaldı bilmiyorum birden bi hızlandı, filmler 300 - 500 - 300 - 500 geliyo. "tek başımayım aralarında en gudik olanı izleyeyim madem" dedim ve en gudik romantik komedi olan olduğuna inandığım "remember me"yi izledim.

robert pattinson çılgınlığını anlayabilmiş değilim, twilight'ı ise zaten görmezden geliyorum. hiç beğenmiyorum, hala da beğenmiyorum.

fotoğraftaki bayan her ne kadar burdan -bence- gwyneth paltrow'a benzese de lost'un claire'i. aynı aksanın seyreltilmiş bir haliyle aramızda. biz de new york'luyuz ya.

film insanı daran bir sahneyle başlıyor. romantik komedi ne kadar dram gidebilir çözülür düzelir dedim, film içindeki vampir çocuğun sorunlu gençliği bitmedi, ya zaten ne çirkin çocuk sinirlenince daha da çirkin oluyo. neyse, senaryoda biraz türk filmi esintileri var. ya da bu kadar çok türk filmi oldukça biz paranormal olmayan her senaryoya türk filmi diyebilecek kudreti damarlarımızdaki asil kanda bulucaz.

her şey güllük gülistanlık romantik komediye bağlamışken sonu da zaten bi garip. garip yerine bana verdiği hissiyatı spoil etmemek adına söylemiyorum.

bi de kız 81li çocuk 86lıymış, nasıl bir çift ise. izleyin bence duygusal insanlarsanız. tamam duygusal kızlarsanız.

şu gudiğin filminden etkilendim diye ayrıca bi etkilendim kendimden.

Jun 22, 2010

bizim evin fıratı

bunu buraya yazıyorum ki üzerinden uzun zaman geçtikten sonra B vitamini eksikliğime heba olmasın bu hikaye.

bu kibrit the kedi çok ilginç bir hayvan. hayvan ve dişi olmadığı, oğlan çocuğu olduğu konusunda endişelerim var -pek de endişelenilmez tabi bundan-.

ön bilgi vermek gerekirse: kibrit ameliyatı atlattıktan sonra artık hep sokaklarda, yazın da gelmesiyle eğer evde insan var cam da açık, istediği gibi gelip istediği gibi gidiyor. evi biraz otele çevirdi. sokakta kaldığı da oluyor, sanki hayvana "çıkma bak ben yatıyorum." demiş gibi bir pişkinlik. her eve geldiğinde de miww miww olanları anlatıyor muhtemelen, "öyle mi oldu?" diye biz de anlar gibi konuşuyoruz. kibrit ritüeli sessizce geldiği olmuyor. ve geldiğinde de kabındaki mamaya sümüğünü atmıyor, yenisini istiyor.

komşular rahatsız olmasın diye de camdan çıkması tercih sebebi ama hayvanda apartmana karşı bir düşkünlük vardı. cam açık olmasına rağmen kapıya gidip miww miww bağırmasından da bir kıllanmadım değil. apartmanda da aşağıda bir yerde açıklık var heralde diye düşündük keza, apartmanda kapıdan da çıkmıyor ama kayboluyor hayvan.

bir akşam cenker'in hiç tanımadığı bir erkek usulca kapıyı çalıp "sokakta gezen kedi sizin mi?" diye sordu. kibrit the çakma kedi olduğu aşikardı. yan apartmanın en üst katında oturuyormuş, bir terasları varmış, kibrit apartmanın terasına çıkıp ordan yan terasa atlıyormuş zaman zaman, sevmişler onu -ölümcül hata-, mama vermişler -daha ölümcül hata-. sanırım sonunda kibrit orayı da kendi evi sanmış ve evlerine girip, evin kedisine kendi evine gelen kedilere yaptığı gibi "git lan burdan ne işin var burda?" dayılanması yapmış. kovalıyormuş, terör estiriyormuş. sokak kızı esmeralda bir chinchilla'ya da yenilecek değil.

bunun gibi bişey bu hayvan.

ev sahiplerinin de akılları başına yeni gelmiş gelip "çok sevdik ama bizimkini kovalıyor kediyi alsanız" diyor, gittik kediyi almaya. bir üzüldük, çocuğun başkasının camını kırmış gibi bir hissiyata büründük. kibrit'e kızdık. ama bir süre sonra farkettik ki kedinin suçu yok. doğanın kuralı bu, bir yerden gelen bir kediye mama verirsen onun oradan tekrar geleceğini anlamak için hayvanolog olmak şart değil. çocuk olsa ceza verirsin, bi daha giderse terliği fırlatırsın da bu kediyle o iş nasıl olacak bilmiyoruz, keza apartman kapısı açıldığında içeri bizden habersiz başkasıyla da dalıyor, onlar da tanıdığı için, zaten bizimkinde de "ben de girebilir miyim? iki numarada oturuyorum ben" kibarlığı olduğunu sanmıyorum.

kedi için "meleme" kelimesini de şimdi kırmak istemediğim bir kedi için kullandığımdan diyemiyorum ama yaramaz kedi daha çok seviyorum belli ki. kedi salaklığı olmayan kedi. daha ne istersin?

insanın asabını bozuyosunuz hasta hasta



kendinden olmayanı diğer uca savurma hastalığı türkiye vatandaşlarında tavan yaptı. herkes havalarda.

kendi kadar geniş olmayan ya da eğilimlerinden dolayı geniş bir dünya özlemindeymiş havası yaratanlar -misal DİNCİler- yani yeni nesil demokratlar, diğer misal herkese muhalif akp'ye çoğulculukçukcukluculukluklarından kuvvetle muhtemel "laissez passer, laissez faire"ci genç siviller, kendileri gibi olmayanları darbeci, ulusalcı, milliyetçi olarak adlandırmaya bayılıyorlar.

bu ülkede artık antilaik değilsen darbecisin, atatürk'ü eleştirmiyor RTE'ye dadanıyorsan ulusalcısın, ayrı bi boyutta da pkk'nın kürt hareketi değil dış mihrakların boku olduğunu söylüyorsan aşırı milliyetçisin.

şu ülkede bizim görmediğimiz günlerdeki siyasi olaylar, akabinlerinde darbe zamanlarında hem solda hem de sağda (bunların çoğunu da kibarlığımdan dedim belli ki) kafası çalışan üniversite öğrencisi ölmeseydi bu dünya şimdi siz kadar gerizekalının çoğunluk olduğu bir yer olmayacaktı belli ki..

ilhan selçuk "faşistti zaten" diyenler faşist değil ama ilhan selçuk onların istediğini istemediği için faşist, bi de aynı zamanda şeriata karşı olduğu için darbeci. bi de tabii ki akp'nin anayasa değişikliklerine karşı çıkanlar darbeci anayasa olduğu için bi önermeyle zaten darbeci.

ben milliyetçiyim diyenlerde, atatürkçülerde görülen milliyetçilik; amerikan askerleri çuval geçirirken hiddetlenen, israil anca türkiye'den giden yardım gemisine dokunurken söylenen, her erovizyon'da bize az puan veren kıbrıs'a kızan, dünya kupası'nda türkiye olaydı daha fazla keyif alacak olan, soyadı bi yerlerden tanıdık olduğu için tenisçi kesilenlerdeki stockholm sendromu, he ya.

Jun 21, 2010

bize yazık

bir ally mcbeal vardı, bir devir avukatlara özendik. ne hayatlar dedik, ne zekiler dedik. avukat olmak istedik, sandık ki bizim mahkemeler de öyle geçiyor, konuştuğunda karşında uyuyan savcılar değil de jüri var sandık -uyumuş savcı handan dedi.-

sonra ER'lar, çakması chicago hope'lar, isteyene scrubs ve bir de house. izledikçe doktor olası gelmeyenden şüphe ederim. onda da garip sanrılar var tabi. supradyn, bir antibiyotik iyisin iyi gibi değil de sanki 1 mg iv, 5 mg h3a943ahg falanlarla geçiyor doktorların hayatı sanıyorsun. bir de her doktor hayat kurtarır gibi geliyor, bir de sen doktor olsan sen de house gibi en iyisinden olursun sanki. ama insanın doktorlara saygısı artıyor.

mimarlara gelince bi yapamadılar şunun şovunu yareppi. how i met your mother'daki mimar tipi de dünyanın en gudik insanına denk düşüyor zaten. two guys, a girl and a pizza place'de de keza pete, berg'ün yanında bir nerddü.

toplumun genelini anladık piramitte bir üst katmanı da şu mesleği bir anlamadı. yazık bize.

dediğime de bakmamak lazım.

tasarım söz konusu olduğunda her şeyin üstünde olan mimar. görsel iletişim tasarımı -çoğu mimar bunu beceremiyor-, iç mimarlık -çoğu mimar da bunu da beceremiyor-, ürün tasarımı -bu da keza- ama mimar hepsinin üzerinde bunlara eleştirel gözlerle bakan insan olduğu için sevilmiyor. öbür taraftan kendiyle ilgili alanlarda mühendislere de müdahale ya da eleştiri hakkını kendinde bulan mimar. battıkça batıyor. dünya onun alanı oldukça da sinir etmeye devam edicek.

mimarlık okumuşun yazanında, çizeninde, sadece okumuşunda, sadece öğreteninde; belki aldığı eğitim, belki varmaya çalıştığı nokta rasyonelliğe dokunduğu için de her yapılanda bir akıl araması da iticiliğinin sebebi.

şu durum beni darmamak hatta hoşlandırmakla birlikte, türkiye'nin atlatamadığı mor ve ötesi'nin sendromuna benziyor. türkiye'de müzik dinleyininden, müzik yapanına kadar herkesin mor ve ötesi hakkında ortada olmayan bir hissiyatının da olmaması gibi bir şey. naif, kendi hallerinde gibi görünen bir lise grubundan çıkma halleriyle insanlara verdikleri umut ne kadar sevdiriyorken, şimdi ise arayı açmaları aynı derecede darıyor heralde. yoksa beğenmediğimiz her şey üzerinde mi bu kadar duruyoruz? bırakallanasen.

Jun 7, 2010

kanda yok

türk insanında mevcut kabalıklar v.35327:

yayaya yol vermemek, yol verirken geç geç yapmak bir önceki dersimizde demiştik.

yolda yürürken, ayakta dikilirken, otururken kadına yol vermemek, değmemek için özen göstermek,
toplu taşıma aracında o otururken önüne geçip dikilmemeye özen göstermemek. gibi ben ana fikri verdim gerisini siz doldurun durumlar mevcut.

bugün beni üzen şu oldu: atm sırası beklerken dibine girmek türklük göstergesi heralde. bu en büyük öküzlüklerden biri. ne yaptığını izleyeni de baki. uzatınca cık cık yapan da var.

burada muhasır medeniyet tecrübelerimden bahsetmeden edemeyeceğim:

polonya'nın nerdeyse köyü lodz'da kaldığım sürenin ilk iki günü benim için halk sokakta alakasız bir yerde sırada bekleyen tiplerdi. bir iki gün (yeminlen) insanların sokakta neyin sırasını beklediğini anlamadım. lehlerin gözünde bir sanal gerçeklik cetveli var atm'de işi olanın arkasından ben atayım 2 metre diye ama en az 1 metre ki (yeminlen) daha fazla ölçerek uygun adım berisinde duruyor. 5 sene geçti hala gözümün önünde keratalar.

bir de küçük bir grup insan içinde (2'den başlar 3-5'e kadar gider) telefonla konuşmak bence ayıptır. teke teksen karşı tarafı göt gibi bırakmak gibi bir handikapı varken 3-5 kişi varsa da onları da kitliyor oluyorsun. eğer konu herkesi ilgilendiriyorsa zaten hep beraber müdahaleli bir görüşme gerçekleşir ama kendi özel hayatına ya da en azından kendine, kendi işine, kendi köpeğine dair bir şey varsa karşı taraf hem dinlememeye çalışır hem sen orda konuşurken kendi konuştuğundan, dinlediğinden bir şey anlamaz. o yüzden herkes susar. herkes içinden tuttuğu takımın 11'i sayar dinlemiyo gibi davranmak zorunda hisseder ama inadına kulağı duyar. böyle durumlarda kalkınız gidiniz efendim, yalnızsanız hele ki deyiniz bakmam lazım diye. sonra sen kalkmayınca bildiğini bilmiyo olması gerekir.

kaldırımın ve yolun erkek tarafı diye bir şey var. erkek araba olan yerde yürür. karşıdan karşıya geçilecekse önce sağa sonra sola geçilir. ama tabi bunu çocuğuna yapmayan var yanındaki kadına mı yapıcaklar?

kibarlık düğün kıyafetiyle giyilen bir şey değildir. eğer erkeklerin kadınlara yapması gereken kibarlıktan bahsediyorsak da sadece damına gösterilen bir tavır değildir. sadece hayatındaki kadına kibarlık yapmanın pek bir anlamı yok. yanındaki kadına kapıyı tutup, içeri girenin suratına kapıyı patlatmanın literatürde yeri yok.

bunların devamını getireceksiniz siz çılgın türkler.

evet çocuklarım çok şanssız biliyorum, kes.