Mar 29, 2009

öss zamanı, kaç kişinin gireceğini öğrenip, kontenjanları da önüme alıp, aklımdaki bütün adayları da eleyip kaçıncı olacağımı falan hesaplayıp sonra da onların mimarlık istemeyenlerini de ekleyip sınav sonucunu öngörmeye çalışırdım. bunun yerine çalışsam bi kaç kişi daha atlayacağım kesindi tabi.

sonrasında da oyları saydım. rabbime de sordum kemal kılıçdaroğlu dedi. bu da böle biline.

Mar 28, 2009

gavur izmir

izmir'le ilgili yazdıktan sora aklımda olan şudur ki; çocukluktan çıktıktan sonra, olmadı ergenlikten sonra ilk defa gittiğim izmir'de gerçekten iktidara hak vermedim değil.

gavur izmir neden gavurmuş onu anladım.

çünkü izmir'in allahla işi kalmamış, başlarına felaket gelmemiş ki her gün bir istanbul insanı gibi işini allaha havale etsin. istanbul'da birgün geçmiyor ki allaha bir adım daha yaklaşmayasın.

en son bindiğim deniz otobüsünde 45 derece yatınca toplum dua etmeye başladı.

izmir'de ekmek elden su gölden.

izmir zaten allahtan alacağını almış.

zaten izmir'in çoğu kadın. bu kadınların da bankacılık olur, öğretmenlik olur, annelik olur gibi kadına daha çok yakıştırdığımız mesleklerle uğraşanları ya da ortayaş türk kadını zamazingolarına bulaşanları dışında çalıştığı da yok. bu kadınların çoğunun da durumu iyi, ekonomik olarak en fenasında kendi emekli maaşı var. çünkü bu kadınlar okumuş. ama çalışmamış. çünkü gerek kalmamış. anadolu kadınına en yakın olanı diploması mutfakta asılı zeytin yapıyo evine.

bi kere işle alakası hat safhada olan, para kazanması gereken halk istanbul'da, ya da en azından ortalıkta değil. işinde en fazla parayı kazanma ya da en zengin olma hırsınde olanlar zaten izmir'de çok vakit harcamazlar. izmir'de kalanlar konformistlerdir. bu kısmı takdir ediyoruz.

erkeklerin gidip gelmeli işlerde bulunduğu gözlendi. bi kadın izmir'de kalmışsa ya bu dediğim uğraşlardadır ya da evde zeytin kırıyodur. sokakta alımlı ve bakımlı çeşitli yaş gruplarında öbek öbek kadınlar görürsün, gezmeye diye dışarı çıkarlar. zaten dışarda da trafikle ilgili en büyük dertleri park yeridir. ona da zaten bütün okulları park yapan okul yöneticileri yardımcı olmaktadır. aile başına 1.5 araba düşen bir şehirde normaldir.

izmir'de insanlar evlerinde politika konuşsalar da sokakta politika konuşulmuyo. kadınlar hele hiç konuşmuyo. günün başında o gün yenilen yemekler üzerine daldan dala sohbetler, sonrası sosyal hayattan ve el becerisinden derken gün de biter. kimsenin de konuşması gerekmiyo, zaten herkes chp'li. "sen dsp'ye verme oy bölme beni sinirlendirme" kavgalarına ihtiyaçları yok.

canın ödp'ye mi vermek istedi, ver kimsenin umrunda olmazsın.

izmir yaşanabilir şehir derlerdi de inanırdım. bana göre değilmiş.

oscar goes to..

giriş

bilemedim

gelişme

spoiler içerir.

başla

slumdog millionaire'in genel geçer olarak hayran olunan, o masalsı mantık hata -da demek istemiyorum aslında- larının görmezden gelindiği bir film olduğunu düşünüyodum ama buttons button'la bir rekabet söz konusuymuş. dünya ikiye ayrılmış sanırım. ben slumdog tarafına düşmek durumunda kaldım.

öğretim yılı 2005-2006. akira kurosawa'nın yazdığı "the sea is watching"de esas hayat kadını filmde iki kere eşit derecede aşık olduğundan beni şaşırtmıştı. o an düşünmüştüm filmlerde herkeste tek bi aşk var diye, hayatının ikinci baharındayken hayatının ilk baharındaki ölen karısından bahsetmiyorum tabii ki . çünkü yönetmen de bahsetmiyo,
"o başka bişey" diyo. misal "cashback"de çocuk filme aşık diye giriyo ama sonradan önceki önemsiz hale geliyo ve aşk pınar mantalitesinde ilerliyo, "o bi kere olur!"

benjamin button da bu konudan kaybetmiş diorum, ilk kadınla ilişkisi de eşdeğermiş gibi yer buluyo, sen ben olmadığını bilsek de. zaten başlarına ne geleceğini bilmeden yaptığı hareketle de beni benden aldı. o bağlamda filmi tutmadım. zaten sonunda o söylemek istemediğim hale geleceğini ben öngörmediydim, gelince de masalda mantık aramadım. ama o nerden biliyo. orası da olmamış. sean penn o kadar adamı öpmek zorunda kalmasaymış da brad pitt'e ödül verilseymiş bi yerlerde olurmuş. ama en iyi film de olmazmış zaten.

sean penn'in oyunculuğuna 10 sene önce belki özentiliğimden hayrandım, 10 sene sonra da hayran olabilirim o ayrı, ama zaten gay ve soykırımdan bahsedenin oscar almadığı pek olmuyo.

çocuk oyuncu muyum pedofili miyim doğurma vaktim mi geldi neyim.

slumdog millionaire'deki çocuka hasta oldum. bana babel'deki hasta olduğum, afişte bile yer almamış çocukları hatırlattı. bunu buraya yazmayı bildim ama adını bilemedim olmasın. said tarchani (the küçük), boubker ait el caid (the büyük). ben said'in 1 bilemedin 2 numaralı hayranıyım.



slumdog millionaire'deki çocukun adı ayush.
budur:



yemen mi?
"uçutma avcısı"nı okurken de hikayedeki hasan'ı zihnimde inatla ayush olarak resmetmekteydim, ama arada hasan'ın tatar gözlerinden bahsedilince saçma şeyler çıkıyodu. onun da filmdeki halini görmek için internette gezindim ve çok muvaffak olamadım, hissiyat gelmedi. sonunda evde artık olmadığını zannettiğim filme bakarken dayanamadım ve sevgiliye verdiğim sözü tutamadım ve filmi izledim. burdan da blogu okuyo mu okumuyo mu, okuyosa frekansı nedir tartışmasına bir son verebiliriz, ya da başlayabiliriz.

kite runner'daki emir'i bilmem, zaten kitapta da sevmedim ama hasan'a da tutuldum. yine
yeni yeniden. kendisi ahmad khan mahmoodzada. kendisi de bu abidedir:



ben bu çocukları başka filmlerde görmek istiyorum.

Mar 27, 2009

seçim öncesi tarifem politikcell

zilyon tane insan evladı, insan çocuğu ve insan bebeği yeniyıldan önce yeni kanunu hışmına uğramamak için sigortalanır, baban naif bir milletvekili de sana bırakacak bir gemiciği bile yok iken; sen yurdun diğer insanları gibi çocuklarını sigortalamak istemez miydin? deden eski milletvekili olsa nolucak sen 50 yaşına geldiğinde? rte'nin bundan sonraki yedi kuşağı doyaracak kadar serveti olmuştur heralde.

yemeyen milletvekilinin çocuğunun derdi devletin ona ödeyeceği sigorta primindedir. sırtına yaslanılmayan dedenin torunları sigortalı işçidir.

halk içinde bu kadar temiz yüzlüsünü görseydim ben halk derdim. o bizden biraz yüksekte.

demiyorum ki çocuğu ayrı babası ayrı torunu apayrı. ama öyle de düşünmüyorum. misal oğlun birini öldürürse, senin suçu örtbas etmen de katillikle eşdeğerdir.

demişken



soldaki amca da buna benziyo, özellikle screenshot alınan anlardaki tavırlar bakımından, sağdaki amcayı kırmaya elim gitmedi.



bmc

allah beni çarptı da geçende kanald'de durak yaptım "yaprak dökümü" izledim demek istemiyorum ama işte konuşmayalım bu konuyu tamam. izlerken adını şimdi araştırarak öğrendiğim "gökçe bahadır" kişisinin birine fena halde benzediğini düşündüm.

gökçe bahadır budur -fotoğrafın altını editleyecek enerjim yok üzgünüm-:


ünlüleri düşündüm diziyi izledim demek istemiyorum yine, o süre zarfında da basmadı. sonradan bi anda buldum ki uzaklarda aradım aynı bizim marisa. "o zaman komikti" tadında bir de "burda benzemiyo ama.." diye başlayan bi savunma kelime grubu daha vardır, işte ondan.. marisa tomei de budur:



sanal dünyada benzeyen fotoğraflarını bulamadığımdan böyle katekuliye getirdiğim bi fotoğrafla yarışmaya katılıyorum. ama asıl benzeyen halleri bu değil aslında. herhalleri bi benziyo da ikisinin de somurttuklarında, üzüldüklerinde suratları aynı oluyo. ama o dudak yamuk pozdan internette bulamadık. ben ve araştırmacı kimliğim.

editörün gazı:
hatta bu marisa tomei değil de kimdir yauu?

küpeler de mi benziyo ne?

Mar 22, 2009

the L word komüniteleri

yaşadıklarımdan öğrendiğim bişey var, erkekler küsmüyo. bu yüzden yüce manitu'ya dünyanın en azından yarısını kurtardığı için teşekkür ediyoruz.

yaşadıklarımdan öğrendiğim asıl mevz-u bahis, geri kalan yarının da galiba yarısından fazla olan kısım; küsen dişiler. küsen dişiler gözlemlediğim kadarıyla kendi içlerinde de bi yere ayrılmaz ve az sonra tarafımdan her türlü haklı ya da haksız genellemeye tabi tutulacak kişilerdir. bu insanlar, bi insanla tartıştıktan sonra eğer tartışmanın diğer tarafı bu tartışmayı kendileri kadar önemsemez ise delirmektedirler, evet delirmektedirler ve sırf bu yüzden iş büyümektedir. karşı taraf bir dağ olur, davos olur, "o gelirse ben gelmem " olur çeşitli cümlelerde adı geçebilir; olayın tarafı olur. küsen dişi sanki bir ilişkinin terkedilen tarafıymış gibi sürekli diğerinin dikkatini çekmeye çalışır. o duysun diye mesajlar gönderir, kendine yeni bir sevgili bulur-olmadı en azından tanıdık birilerine yamaşır-, onu görmeyi reddedişinin karizmatik bir davranış olduğu hissine kapılır. ortak alanlarda aslında yelkenler sudadır, ona kibar davranır, belki iletişime bile geçer, "1 adım at, 10 adımda kapındayım " tavrındadır. ne zamanki o adım gelmez, küsen dişi daha da sinir yapar. gönderilen mesajlar, koyulan sözde postaların derecesi artar. delirirler demiş miydik, evet demiştik. delirdiklerinden dolayı tutarsız söylemler vardır. bazen duygusal olmak isterler; sevgilerinden söz ederler, bazen zaten hiç sevememişlerdir. hikayenin bundan sonraki adımları dallanıp budaklanabilir, ama bundan önce en ufak bir sapma şu olgun yaşımda şu sosyal hayatımda karşıma çıkmamıştır.

küsen dişiler, bölünerek çoğalırlar; eski eşinin üstüne tükürerek büyürler -kime göre neye göre-. küsen dişilerin küstükleri sırada edindikleri habitatları sırasında edindikleri mutualist birliktelikleri vardır.

evet bugünkü mesajımızın da sonuna geldik, önümüzdeki cemiyet toplantımızda görüşmek üzere.

Mar 19, 2009

r2d2

yapmaya karar verdiğim bir planın eşiğindeyken, yabmadığım ve yabmamaktan esef de duymamışım gibi duran planlarımdan aslında esef duyarken söylersem esefimin derecesi artar, ya da bir dostum der ki "duydum ki yapmak istiyormuşsun haydi o zaman beraber yapalım"

yapmayı planladığım ve parmağıma kurdela -kurdele bence sen hala daha güzelsin- bağladığım mevz-u bahis, "U2 3D" izlemektir. hatta diyorum bir açık hava sineması eşliğinde kendimizi kandırarak mı izlemeli? bu fikrimi çalın şerefsizler ki yararlanalım. keza görülen o ki, bono'nun iflah olmaz ermeni kavgasından dolayı u2'yu 3 boyuta en yakın bu halde tecrübe edeceğiz. burdan kalkıp da konserlerinin peşinde koşacak kadar da "one" olsaydı "johhny cash" peşinde koşarmışız zamanında. festival yaşı da geçmiyor değil, nereden baksan 40 varım.

Mar 17, 2009

mehmet ali erbil

hurriyet'e uğramadığım şu günlerde bi gireyim dedim ki onu da bilmiyorum niye, mehmet ali erbil'in akp hakkında dediklerini okudum. yine bi garip demiş tabi, "allahtan korkarız"larla bezenmiş bir konuşma. orası ayrı.

benim yaşımda, vakti zamanında da yeterince televizyon izlemiş bir genç-en azından bir zamanların genci- isen; mehmet ali erbil, senin kendisinden nefret etmen için zilyon tane programa imza atmış, her birinde de saçma salak adamları televizyona çıkarmış, apır sapır konuşmuştur. ama içimde heb bi kıvılcım vardı ki ona karşı sönmedi gitti. nefret edemedim. herkes saydırdı, sesimi çıkarmadım,
"televizyondur ottur püsürdür, çıkanlar da iğrençtir, ahan da mehmet ali erbil" diyenlere onun farklı olduğunu diyesim geldi ama 40 db'den 2 db'e yüksek bir ivmeyle dedim. ben bile inanmadım. daha dün televizyon adamlarını harcarken "hahahaha, hohoho, o ne salak ya", "mehmet kayabilikler mesela aaay ıyyy", "veli bilikayalar ayy öö", "mehmet ali erbil alaaam yaa", "ya o neyse", "hedrettin hödö ayyy salak"lar derken daha dün düşündüm "bu adamda ne var da ben nefret edemiyorum?". yeteneğine vurdum bu toleransımı, ama onu da görmeyeli 16-17 sene oluyor.

şimdiye kadar senden nefret etmemekten utandıydım mehmet ali erbil.

senden gelsin o zaman;
"i say the right things, but act the wrong way"

Mar 12, 2009

beklemek

zor bişey. pis bişey.

Mar 11, 2009

blogger tipin bozuk

sevgili diary,

yarin peşinden izmir'e geldim; işsizlik, güçsüzlük ve 8 kuşak istanbullu olmamak güzel bişeymiş ki orda burda şehirlerde kalacak yerin olsun. cenker'le olmayan evliliğimizin 20. yılının önizlemesini izliyorum -i am viewing the preview yeah-. işsizlik, güçsüzlük ayrıca da süper bişeymiş ki "50 lira'ya ne zamana bilet var abi?" diye istediğin bir saatte yüreğinin götürdüğü şehre gidebiliyomuşsun..
kibar olmanın farz olduğu ortamlarda, cenker'in arada bana "kalk yardım et" şeklinde suflörlük etmeleri eşliğinde geçti izmir.

ve bi de tabii ki sınırlarımı zorlayarak old english tarzı bir batarya bulmaya çalışmakla geçti. gönlüm zenginmiş o yüzden muvaffak olamadım.



Mar 10, 2009

hisyan ediyorum

bokunduruk bir bölümde okuyaymışım da entel olmak zorunda kalaymışım da antin kuntin bir iş hayatım olaymış istiyorum. koca parası yiycem artık nabiim..

vs.

daha az tanımlı bir bölümde okuyaymışım da girişimci olmak zorunda kalaymışm da mutlu bir iş hayatım olaymış istiyorum. kişisel birikimlerimi kurmakta olduğum aileye yatırayım madem.

Mar 2, 2009

melis tahiroğlu seni döğerim!