Sep 30, 2008

bayram

bu çocuklar gerçekten bu kadar şekeri istedikleri için mi kapı kapı geziyolar, yoksa para verenler de mi var, yoksa anneleri mi gönderiyo "şekerimiz yok, bi topla gel" diye.

kapıya haç asalım. kapının önüne çeşitli aralıklarla azar azar şeker koymaya da razıyım yeterki o kapıyı açıp "iyi bayramlar", "buyrun, alın alın" muhabbetine girmemek; bazısı için üzülmek, bazısını dövmeyi istemek istemediğimden. bi de zaten bence şeker görünce bozuluyolar, para istiyolar. ya da senelerdir şeker seçimi konusunda muvaffak olamadık.

bi de ecnebilere bunnarın şarkı söyleyen versiyonları var ya ona nasıl dayanıyolar acaba.

tıkanma

dört gözle "kitabını 3 rekatta okuyup filminin çekilmesini, filminin çekilmesinin bitmesini, filminin montajını, filminin gelmesini beklediğinde hep başına gelen o ünlü hayal kırıklığı"na uğramayı beklediğim ana, film ekiminde eklenen seans ve düşünceli bir ev arkadaş -varmış böylesi de evet- sayesinde ek seansın muhtemelen farkında olmayan lalelerden sıyrılıp, 16 ekim'de ulaşıyorum.

artık pek kitap okumayan bi öküz olduğumdandır da kolay beğenmişliğime mi denk geldi bilmem. okuduğum en mükemmel kitap değildir onu bilerim. zaten mükemmel doğru kelime değil ama aklıma ilk geleni. işte.


*bu ferhan şensoy özentiliği bana nerden geldi de bu uzun cümleler ben de bilemedim.

Sep 29, 2008

cins isim

bi arkadaşın varsa ve kısa arkadaşlığın döneminde çok iyi anlaşıyosan ve karşı dediğin bi cinsse, evveli olmadığından çözemezsin, kendini yanlış anlarsın ve aptal gibi o arkadaşlık olabilcek şey bildiğin yalan olur. sonra kaybettiğinin arkasından üzülürsün.

bi arkadaşın varsa ve sen daha kim olduğunu öğrenmeden arabası olduğunu öğrenirsen. ilk ipod aldığında hemen sana söylerse. ilk "mac"ini aldığında duyarsan. sevgilisi olduğunu söylemek için konuşmadığı günler sonunda naber der ve diyalogda 4. hizada sevgilisi olduğunu seninle paylaşırsa. sonra kaybettiğinin arkasından bilmem üzülür müsün.

belki salak olduğumdan öüzülüyorum aklıma gelince.


imitation

herşey bizim kararımıza bağlı iken;

gitsek mi gitmesek mi gitsek mi gitmesek mi derken gidelim dedik.

sonra dış mihraklardan gelen etkileri olayı artık gözönüne aldık iken;

gidiyo muyuz gitmiyo muyuz gidiyo muyuz gitmiyo muyuz derken gitmiyoruz.

istersem hiç başlamasın diye de güzide tsm eseri var iken;

istesek mi istemesek mi istesek mi istemesek mi derken biz istiyoruz.

michael stipe bekle beni bebeğim. daha da küçükkenden beri hayranınım.

Sep 28, 2008

reklam

bi reklam gördüm "gençlik türki cumhuriyetlerde üniversite okuyabiliyorsunuz" diyen bi tane.

sonra internet sitesi veriyorlardı. çift ve çift ve çift ve nokta turan nokta org diye.
sonra da bilmem ne "kuyruklu a" turan nokta org.

"türk dili ve edebiyatı azerbaycan'da okumaya ne derdiniz?" yani aslında kırgızistan'da galiba türk dili ve edebiyatı.

için kasılır ya hani. böcek möcek çıkar.

Sep 27, 2008

fırtın

bu aralar her yağan yağmurdan kuru olarak çıkmayı başarıyorum. sanırsam evet damlaların arasından yürüme gibi bi özelliğe 40 kere söleyince sahip oldum. bugün de fırtına bana tınmadı, yağmur bana yağmadı diye ben şantiyeye gidmeye kalkıştım. uçarsın dediler "yok baktım uçmuyorum" dedim. gittim. uçmuyodum da. yürüyodum bişey devrilme sesi duydum noluyo dedim. herkes oraya doğru bakıyodu ben damarlarımdaki asil kanı reddettim, bakmıyorum karizmasına büründüm ama çok merak ettim. sonra duydum çatıdan bişey uçmuş, olay yeri bandı çektiler zaten. divan otelin karşı köşesinde tabelaya tutunmuş uçmamaya çalışan bi insan gördüm. yine noluyo dedim. sonra şimşek çaktı gibi bi ses, sora çatırt diye koca kavak ağacının dal kırılma sesi soora havada uçuşan bi tabela gördüm, sonra yola düştü bi arabanın önüne. arabadakinin aklı şimdi nerde merak ediyorum. benimki de bi gitti geldi.

görev bilincinden vazgeçme vakti geldi o an anladım, geri dönüyodum baktım etrafta kimse yok. ödüm koptu. çünkü öğle yemeğinde cenk'in gazıyla kim dinle ve kadir gecesiyle ilgili daha komik olabilir yarışmasına tutulduk. sonra bizim yüzümüzden fırtına çıktı. amerikan felaket filminde gibi hissettim bi an. uçan inekler görücem sandım. kırsalda olsak olurdu. ya da hollandada. danimarka'ydıysa o rezil oldum.

ağaçlar fırtınadan korkusuna daha kurumamış yaprakları ortama saldığından heryer yemyeşildi ortam süper görünüyodu, ölüme ve öldükten sora üzerine şiir yazmaya müsaittti. ödüm koptu yine.

dandan dedi ki hayatının ilk günü gazıyla ölümden dönen insan moduna bürünebilirmişim. işbanka soycaktım ama olay yeri bantı vardı.

yoksa osmana ben mi aşık oluyorum.

dandanla fransız kültür'de sophie marceau filmine gittik. yönetmen kendisiymiş. bu kadın bütün fransız olan filmlerde hep öpüş hep seviş. "acaba kendi yönetmen olunca nası oluyo bu işler" diye merak ettim. ya da "yönetmen filmin oyuncusu olunca nası oluyo" diye merak etmişimdir, fark yabmaz. yönetmen nasıl diyo "şimdi beni öpüş", "şimdi burda beni seviş", "kes! bu ne biçim öpüş". ben olsam utanırdım diye düşündüm ki kadın da öyle düşünmüş heralde gördüğüm en usturuplu filmiydi. fransızca.

ve o kadınsa sen nesin ya da ne olucan pınar diye sordum kendime ben de.

Sep 24, 2008

sophie marceau

pek güzel kadin

Sep 23, 2008

bi de

ustalara saygı kuşağında izledik. adamın adı lars, abisi gus.

Sep 22, 2008

aslında kimseye bir zararım yok.

ben kimim, nerdeyim
çok tuhaf bir yerdeyim
içimde çok büyük bir şeyler var

odam soğuk, sesim pişman
elimden hiçbir şey gelmez oldu
bu ben miyim, hayal miyim
aslında gerçek bir sorun yok

teşbih-i belih





















eve geldiğimde özen izliyodu. başta farketmedim, sonuna doğru keşfettim ki bi yakınlık var evet. en azından bi delilik var. olmayana ergi de var. sonunda olmayanı terk de var. belki terk ederken "aslında terkedildimlik" de vardır. daha
o kadar büyümedim.

Sep 17, 2008

aslında

yine sezen aksu buraya yazmak istediğimi zaten söylemiş. büyüyünce ben de sölicem.

bazen

olması gerektiği gibi yapabiliyorum.

character is not a detail

karaktersiz insanlarda kendilerini sevenlere gereken değeri vermeme, sevildiklerinden emin olmadıkları insanların peşlerinden nereye olsa gittikleri tarih boyunca görüldü, görülür, heralde görülmeye devam edicek. çünkü karaktersizlik genelde yaşla da azalan bi negatif etki değil.

zaten hep iticiydi.

biz onlara kaybettikleri ya da bıraktıkları maçları artık düşünmemelerini tavsiye eder, önlerindeki maçlara bakmalarını salık veririz.

salık vermek nedir sözlükten bakılabilinir.

fena.

Sep 14, 2008

bazen her şey düz okunmaz, sormak lazım bazen, alt metin vardır belki bi sebep vardır. güzeliz madem..

Sep 13, 2008

hiçimden geldi.


izleyeydin

insan kitap okur

akay'a gidip de ferhan şensoy'un oteller kitabı'nı aldıydım. mephisto'ydu galiba orası. yani asıl mephisto orasıydı galiba. şimdiki krepen. öyle miydi? büyük bi yanlışta mıyım? konuyu uzatarak hatada ısrar mı etmekteyim bilmiyorum. lisedeydim be ne biliyim. kitabı verdiklerinde bi kitap ayracı vermişlerdi. 'insan kitap okur' ayracı. beyaz erkek beğeniyorum. başarılı erkeklerden hoşlanıyorum. bi erkek sevdiğim bi yazardan bahsedince aşık oluyorum. konu kadın-erkek ilişkisi diil kesinlikle. zaten aşk da nerden çıktı. ama kitaptan bahsediyosak kızların okuduğu kitapların -bi kişi hariç- samimiyetine inanamıyorum. yani okuma ve sonunda beğenme sebebine.

sanırım bütün dişiler camiası olarak baya bişeyleri baya bi zaman baya baya inşa ediyoruz. bu konuyu buraya nası getirdim onu da bilmiyorum, bırakıyorum.

aslında bir konu var evet

işte, bu ahval ve şerait ortamına beni sürükleyen dürtü 'sonra giyerim' diye tarihimde sık sık tekerrür etttiği üzre yeni bişey almamla ve uzun süreler giyemememle mi eşdeğer? sorum bu.

bazen beklemek zaten sen kendini de beklediğin için sinir bozucu değil. ama kendini beklediğini unutunca gayet sinir bozucu.

Sep 10, 2008

naaan

ne çirkin blog. değişmiyo.