Jose Gonzales affetsin bu şarkıyı The Knife'tan dinlemesem sevmezdim heralde.
Hikayenin başından alasım var. When i was erasmusing..
Pasaportumu kaybettimdi ben. Bence okulda fotokopi makinesinin içinde unuttum, arkadaki "Sarı"nın bana selam vermesinin heyecanıyla. Bence hala onda pasaportum. Türk düşmanı falan. Ya da o da bana "Noir" falan diyodu.
Pasaportumu kaybettiğimi, arabayı çoktan kiralandık ve yola çıkmaya hazır olduğumuz an anladım. Gittiğimiz yer de Schengen toprakları değil, Isviçre iken. "Ben gelemiyorum, siz gidin." dedim. Yanımdaki insanlar Polonez ve Romantik ve Türk olmasaydı, muhasır medeniyetlerden insanlar olsaydı, "Aaa putain, je suis désolé." der ve yollarına giderlerdi. "Olmaz." dediler. Okula gittik kapalıyken, fotokopi makinesine bakmaya, ne duracaksa orda? Paul'ün "Belki bulup şuraya koymuşlardır." gazıyla alarmı öttürdük, adamı evinden getirttik, tribi yedik. Tabii ki bulamadık. Bulduğumuz çözüm ise harikaydı: Pasaportsuz gitmek. Hatta yanıma Zeynep'in pasaportunu aldırdılar, "Toplu olarak 5 tane pasaport veririz, bakmazlar zaten." diye.. Sınırda plakaya baktılar, bize baktılar, geçirttiler. Sonrasında park cezası yüzünden karakola gitmek zorunda oluşumuz ise çok şirin olduydu. Dünyamda en çok güldüğüm an da o tatildi zaten.
Ben pasaportsuz, sınır gerginliğiyle yola çıkmış iken, artık ne tarafından bilmem anayola çıktığımız an; direksiyonda Filip, Heartbeats açmıştı. Yola çok sinematografik bir başlangıç olduydu. Bu şarkıyı, öncesinde de sonrasında da çok kere dinledim, Antony and the Johnsons konseri öncesi -benim için öyle geçiyor- Jose Gonzales'ten de dinledim ama hep o yola çıkış geliyor aklıma.
0 yorum:
Post a Comment