May 27, 2013

Abula rasam

Böyle okyanus ötesinde kalakaldık. Ben de gönlümden temiz bu sayfayı ayırmaya karar verdim. "İş oluyor." diye çiçek de istemediğini bildirdi. Nerden biliyosun belki göndermeyeceğdik.

Küçükken düşünüp -bunun için niye düşünmem gerekmiş bilmiyorum- annemle aramda babam, babamla aramda annem var diye düşünüp, kan bağından en ve tek yakınımın ablam olduğunu farkedip yakınlık derecemi buna göre kurgulamaya karar verdiydim. O zamanlar ilerde de pek anlaşamicaz sanıyordum lakin. İlkokul 1'de sınıftan bi sürü arkadaşım, abisini ablasını bekliyordu çıkışta, merdiven başında. Bir gün sırf ortamlara özentimden ben de ablamı bekledim onlarla, sanki her gün beraber dönüyoruzmuş gibi. Beni görünce "Salak mısın, ne bekliyosun?" gibi bi tepki vermişti. 50 cm insana bu yapılır mıydı? =P Bi kere yağmur yağdığında kendi montunu çıkarıp benim üzerime kapatarak beni okuldan getirdiği gibi bir efsane de dolaşıyor ama ben bunu hatırlamadığıma ve annemin gelmeyişine bakarsak acaba annemin o aralar aramızda olmayan sıcaklığı yaratmak için uydurduğu bir hikaye miydi diye düşündürtüyor. 

Paylaştığımız, birbirimize destek olduğumuz, birlikte göğüs gerdiğimiz anlar da vardı tabii ki. Saklambaç oynadığımızı ve annemin yumduğunu (böyle de bi fiil vardı ya) sandığımız oyunlarımız vardı. Bi süre sonra pes edip saklandığımız yerden çıkıp annemin aslında amacının -muhtemelen bensiz- komşuya gitmek olduğunu anladığımız anlarda sadece ikimiz vardık bu dünyada. Aynanın karşısına geçip ekmek bıçağını (hani vardı ya bej saplı) ağzına sokarak artizlik yapıyodu. Çat diye koymuştum bıçağın sapından. Evrenin "Artiz öyle olunmaz böyle olunur." deme şekli. Sonra ben ondan çok ağlamıştım tabi. Zaten bi şey yokmuş, annem gazlamış ben daraliyim diye. 

Benden önde giden bir inek olduğu için bana bela da olmuştu öğrencilik hayatımda. Ben ne istediğime ortaokulda karar vermiştim ama bir gece benim ÖSS zamanı, dış mihraklardan rica edilmiş sanırım, çalışmadığım için beni gazlamaya geldiydi. Babamın "Mimar olup da aç mı kalıcan?" nifak tohumları da olabilir. Nası bi gaz verdiyse o gece ÖSS olsa Bilkent Genetik'e burslu giriyodum yani o derece. Ertesi güne geçti hamdolsun.

Çok güzel doğduğu için, benim doğumdaki çirkinliğim de daha fazla battı bence misal. Ben cadı olduğum, o mülayim olduğu için benim uğrunda savaşmam gerekenler ona zorla alınırdı, bu da beni çok bozardı çok. Ben zorla eve sokulurken, o zorla evden kovulurdu. Muhtemelen sokakta sadece konuya komşuya ayıp olmasın diye selamlaşıyoruzdur. 

Sabahları lanet kalkar, bi anda gülerken tersleşebilirdi. Büyüdükçe serpildi bu konuda da. "Televizyonun sesini kısın." hayatının o dönemki mottosuydu zaten. İçerde atom parçalıyor sanıldığından bişe de diyemiyosun lanet girsin ki. İkizler üssü İkizlerdi. Bazen çok severdim, aynı odada kalmak isterdim, hediyeler verip; sonra nefret edip hepsini geri alırdım. Annem içeri girince ağlamaya başlardım, gidince susardım. Bazen ben olsam beni döverdim. Ki dövülmedim de değil. Güldükçe daha da. Günlüğünü okuyup, replikler paylaşıyordum mesela. Öldürsen ceza yemezsin bir durum aslında.

Evcilik oynamak yerine, "Yataklar okyanusta, arada köpekbalıkları geziyor, atla buraya sakın yere basma." gibi psikopat senaryolarla çocukluğumdaki fobilerin kaynağı, ışığı kapatıp yatağa uçarak yatmalarımın sebebi oldu. Yılan korkusunu başıma saldı. Ansiklopedilerde yılan fotoğraflarını açıp elimi zorla üstünde tuttururdu.

Sene 92. Bütün ülke olarak Saddam'dan nefret ediliyor. Bu manyak bana dadanmış, "Seni Saddam'dan aldık, evlatlıksın.", "Ya bi yürü git diyorum." ama bi yandan da kendimi de ailede kimseye benzetemiyorum falan heralde o seneler, kıllanıyorum. Babama şikayete gittim. O da normalde konuşmaz, konuşmaz olayı uzatacağı tuttu, ablama döndü ve "Seni doğuracağımıza taş doğuraydık iyiydi." diyeceğine, "Neden şimdi söylüyorsun bunu, zamanı mıydı?" minvalinde bir şeyler dedi. !!!!!!!!!! Burdan Kuzey Irak'a kadar ağladım. Annem ikisini de dövdü ama ben hala Saddam lafı geçince bi.. Neyse bu konuyu kapatalım. 

İçmek istemediğim bütün muzlu, muzsuz sütleri; portakal sularını öğüttü. Çok fedakardı canım. Yumurtanın sarısını o, beyazını ben yerdim. İyi bi takımdık. (Neden benim küçük kaldığım belli oldu bu arada.) Çekirdekleri soyup biriktirip birden yeme gazına getirip, benimkileri yemişliği de oldu. Jelibon, bonibon gibi zamazingolarını önceden bitirip, benimkilere sarkardı. Ben de onun arkadaşlarına sarktım, "Ah o odada ben de olsaydım." diye hayaller kurduğum günler, genelde aldığım cevap "Bizimle değilsın." oldu. 

İngiltere'den döndü üzerinde C yazan bi ayıyla. Camillo diye bi çocukmuş. Camilla diye bi kız diye yedi ya beni. Daha doğrusu ben bunu nası yedim hala bilmiyorum.

En çok eğlendiğimiz zamanlar, gülmememiz gereken anlardı. Biri cümlenin içinde İngilizce kelime kullansa - o zamanlar toplum bambaşka bir noktadaymış-, bir şeyi yanlış telaffuz ettiğinde tek başına olsan sallamicağın bi durumda, ikimiz olunca patlamamak için birimiz illaki kaçardı. Kaçamadığımız zaman vardı, Aliağa'da bir otel odasında misal. Annem "Susun, adam yarın araba kullanacak, uyuması lazım." dedikçe biz sanki bir Cem Yılmaz gösterisindeymişçesine gülüyorduk. Babam da uyuyodu hea, annem bence kendi derdindeydi. Cem Yılmaz demişken, beni lisede BKM'de Cem Yılmaz gösterisine götürerek çok cool bi insan yaptı bence. Burda hava atıyorum misal bak.

Benim için Bon Jovi, Clementine ablamdan bana kalanlardı. Annemle ilgili bombalarda en iyi anlayandı haliyle. Teyze kızları da fena değil tabi bu konuda. Aklıma bi örnek geleydi iyiydi. 

Seneler içinde periyodik olarak "Sana bundan sonra Pelin diycem." gazına geldim. Hepsini de cool bir tavırla karşıladı ve yine olmadı. Bundan sonra da zor, zaten pek isteyen yok, çok Pelin var senin adın "Abla" olsun. Babama "Çok baba var, senin adın Kemal Baba." olsun esprisini yaptıydı, before it was cool. Komik kızdı vesselam.

Şimdi benim için her zaman destek, destek gerekmese de bi rahatlık kaynağı, yüksek yerde tanıdık, saçıyla övündüğüm teyzem oluyor. Skype üzerinden sesli sözlüğüm, İngilizce editörüm. 

Abula rasam, pamuk yüzlüm, iyi ki doğmuşuz. Senin kardeşin olmak gurur, öz-güven ve teşekkür kaynağı oldu her zaman. Hintli birini enişte diye getirmediğin sürece de bu böyle devam edecek.

Seni seviyorum.

0 yorum: