doğrusunu söylüyorum ki hem önyargılı, hem de adilmişim gibi yapıp içten içe aslında hiç de adil değilim. bu belediye beni evimden alsa işime bıraksa ve bu sadece 3 sn. sürse ben ona da kulp takarım. zaten herkesi evinden almak nası bi sistemdir, tartışmayız bile. ölümcül kazalarından hazedememenin verdiği "keşke"lik ayrı bir yana, metrobüs bozuldukça ve yolda kaldıkça bende bir sevinç oluyor içten içe. içinde bile olsam. aklıma da enip geliyor.
zaten doluyum "kankaaa..." enip yazdığından beri sana laflar hazırlıyorum metrobüs. çünkü bu metrobüs sistemini bu haliyle kabul edenleri benim aklım almıyor. geçtiğim cümledeki "bu halini" kısmını da sırf eski bogota valisi enrique penalosa hatrına yazdım. urbanaj vesilesiyle istanbul'a gelen penalosa, metrobüs sistemini sever gibi hissederken beni kaybeder gibi oldu.
aslındası için belki önce de bunu okumalısınız, web aleminin en uzun görseliyle başbaşa olarak.
penalosa'nın bahsettiklerinden tekrar bahsetmenin alemi yok, ama "şerefsizim benim aklıma gelmiştir." bir durum var.
kendini metro zanneden metrobüs ve metrobüsü metro zanneden halk her yeni metrobüsün aynı yerde durup kapısını aynı noktada açacağını sanıyor. metrobüsün kime ve neye göre kocaman durağında kenara doğru biriken insan öbeklerinde yavaş yavaş kenarlara doğru ilerliyorsun. sonunda herkesin nihai amacı, kendince kapısının orada açıldığını umduğu bir kıyı şeridi noktası bulduktan sonra metrobüsü beklemek. zaten 5 dakika sonra gelir. [bu bilgi hakkını vermek değildir.]
o kapı önünde kapı açılacağını bekleyen kimsenin önünde açılmaz. çünkü şöförlerde nerede durması gerektiğine dair bir kodlama yok. ama halk "bırakınız inansınlar" deney kümesi.
kimse durumu yadırgamıyor zaten ve halk arasında kapıya doğru salınımlar gözlenleniyor. bi keresinde şoföre "dalga geçin milletle, ne komik di mi?" diye bağırdı. o ilginçti.
toplama kampına giden tren gibi "gel,dur,doldur,kalk" tipi metrobüsler ilk duraklarda sık olduğu için insanlar bi hışım biner, sonra önceki geceden hayalini kurduğu noktaya ya oturur ya da "oturmaz ve iner" bi sistem olur ilk duraklarda. bu seçme hakkındaki genişlik boş boş metrobüsler gönderir duraklardan. en çılgın saatlerde nasıl oluyor bilmem ama ayakta gidenin olduğu pek yok gözlemlediğim kadarıyla.
zincirlikuyu ise çok ilginç, amele pazarından amele topluyo gibisin. metrobüsün yoluna atlayanlar var. en iyisi git gez dolaş 12'de git gideceğin yere, olmadı sabah 5'te.
"kendine saygı vs. metrobüse binmek" gibi bir durum var orada. ilk duraktaki seçme hakkı, ikinci de belki üçüncü de seçilme hakkına bırakıyor yerini. balık konservesinde yeni bir balığa ne kadar yer bulabilirsin sen düşün. "dolu otobüse binmeyin." gibi bir kampanya yapacağdım bi ara, insanların dolu olan toplu taşıma aracına binmek istemesini ben anlayamıyorum.
çok anti-halkçı bir giriş oldu biliyorum. bunu biliyorsam aslında anlıyorumdur. ama böyle bir grev peşindeyim aslında. ama faşistmişim ben ki meğersem.
ayrıca şunu gördüm kü metrobüs emek istiyor. metrobüs benim için elitizmimin ve faşistlilğimin tavan yaptığı bir nokta. naif ve düzensiz metrobüs kullanıcısı olarak asla beceremiyorum zaten metrobüs kullanmayı. bu halimle eğer durduğum kel alaka uzak bir noktada bir metrobüs varsa ve ben biniyorsam -oturuyorum demektir bu- o metrobüs bozuluyor. metrobüsün benden beklediği dakikaları harcamıyorsam yukardaki şakacı parmağını gözüme sokuyor. soktu iki kere.
ama bu bozukluklar sırasında halkın gıkı çıkmıyor. "sanırım insanlar buna alışmış." diyor ve geçiyorsun ama ben metrobüsle aramdaki savaşta haneme +1 yazıldığı içün, bildiğin mutlu oluyorum.
kendime not: bi gün vaktim olsun da ben sana yeni alınan 1.2 trilyonluk metrobüslerin planını çizeyim. seninlen işim bitmedi metrobüs!
kalıcı olmayan mecralara yorum etmeyin.. http://pinarslan.blogspot.com/
0 yorum:
Post a Comment