bu aralar her yağan yağmurdan kuru olarak çıkmayı başarıyorum. sanırsam evet damlaların arasından yürüme gibi bi özelliğe 40 kere söleyince sahip oldum. bugün de fırtına bana tınmadı, yağmur bana yağmadı diye ben şantiyeye gidmeye kalkıştım. uçarsın dediler "yok baktım uçmuyorum" dedim. gittim. uçmuyodum da. yürüyodum bişey devrilme sesi duydum noluyo dedim. herkes oraya doğru bakıyodu ben damarlarımdaki asil kanı reddettim, bakmıyorum karizmasına büründüm ama çok merak ettim. sonra duydum çatıdan bişey uçmuş, olay yeri bandı çektiler zaten. divan otelin karşı köşesinde tabelaya tutunmuş uçmamaya çalışan bi insan gördüm. yine noluyo dedim. sonra şimşek çaktı gibi bi ses, sora çatırt diye koca kavak ağacının dal kırılma sesi soora havada uçuşan bi tabela gördüm, sonra yola düştü bi arabanın önüne. arabadakinin aklı şimdi nerde merak ediyorum. benimki de bi gitti geldi.
görev bilincinden vazgeçme vakti geldi o an anladım, geri dönüyodum baktım etrafta kimse yok. ödüm koptu. çünkü öğle yemeğinde cenk'in gazıyla kim dinle ve kadir gecesiyle ilgili daha komik olabilir yarışmasına tutulduk. sonra bizim yüzümüzden fırtına çıktı. amerikan felaket filminde gibi hissettim bi an. uçan inekler görücem sandım. kırsalda olsak olurdu. ya da hollandada. danimarka'ydıysa o rezil oldum.
ağaçlar fırtınadan korkusuna daha kurumamış yaprakları ortama saldığından heryer yemyeşildi ortam süper görünüyodu, ölüme ve öldükten sora üzerine şiir yazmaya müsaittti. ödüm koptu yine.
dandan dedi ki hayatının ilk günü gazıyla ölümden dönen insan moduna bürünebilirmişim. işbanka soycaktım ama olay yeri bantı vardı.
0 yorum:
Post a Comment