Jan 29, 2010

Jan 26, 2010

kutlu doğdum v.2

Jan 24, 2010

özlü söz

aynı derede iki kere yıkanılmaz, aynı espri iki kere yapılmaz.

Jan 18, 2010

talihsiz bir açıklama

haiti depreminden 2-3 gün sonra (?) (ve) (!) bir grup AKUT insanı köpekleriyle Haiti'ye doğru yola çıkar. (Ya bir Türk sadece 3 gün enkaz altında dayananı kurtarır, aşağısı kurtar(ıl)maz durumu var, ya da bu haber bize geç ulaştı hangisi bilmiyorum.)

Bunu sineye çekersin de, AKUT insanlarından biri şöyle bir açıklama yaptı:
"Türkiye'yi orada en iyi şekilde temsil etmeyeye çalışacağız."

Bu af benim affım değil, sindiremiyorum.

Jan 16, 2010

kültürden anlamayan anne parantez içinde soru işareti

l. sakın taksim'e gitmeyin.
p. tarkan'ı görmezsem ölürüm.
l. gidersen ölürsün.

Jan 14, 2010

huzur canopyde.

güneşin uykuma etme problemime çözüm sunduğu içün yaratıcısına teşekkürler.

strokes'tan geliyoor...

Ask Me Anything

Jan 4, 2010

bazı filmleri unutup, baştan izlemek istiyorum. bunun lacuna'sını yapın asıl.

Jan 3, 2010

editors

gurbetçi hayatımda gerek biraz kro olduğundan, gerek "grenoble'da zenith vardı da biz mi gitmedik?" durumları, gerek şansızlık yüzünden gittiğim yegane konser 4 kasım 2005 bir franz ferdinand konseri.

boy ve dil dezavantajlarımı lehime çevirip en önde konuşlanmaya bir adım yakınsadım konserde. ilk nota duyulduğunda ise iri bir fransıza el kol yapıp "geç hadi"sini de kapmamla en öne yerleştim. yerleştik zui ve dandan ile.

ön grup adını duymadığım sahneye çıkana kadar fransız bir grup sandığım editors idi. burada ara bilgiyi vermekte yarar var: istanbul'da daha havası geçmeyen bir grup idi bilemedik, cehaletimizden değil. bir kaç ukala çıkıp bu noktada ben dinliyordum diyor, olabilir yayınlanıyormuş türkiye'de, ama bu konser tarihinden önce editors üzerine ekşisözlük'te sadece 8 post var. ağanın boku üstüne bok olmaz. referansım sözlük.

hiç bir şeyden anlamasak zaten sırf ingilizce konuşuyor olduğundan fransız olmadığını anlayabilirdik ama thom yorke'u bu kadar taklit eden adam bence onunla aynı kandan, ırktan, aynı sandıktan olmalıydı. müziğine dair o gün hiç bir şey anlamadım. hareketleri bana dudak ısırttırdı, yün ısırttırdı, yüzüm ekşidi. müziği desen zaten değişik bir nane yok -dedim o gün- toplama dedim, dağnadım. çünkü tipinden kaybetti. kimin tipi dersen çoğunlukla thom yorke, gerisi toplama indie; ian curtis olur, gerisi joy division olur; thom yorke olur, gerisi radiohead olur ve adadan çıkan her şeyi bünyede toparlamış gibi bir insan. tiksindim atam.

franz ferdinand'ın da revaçta günleri. çok farklı bir deneyim sandım meğersem aynısını hep yapıyormuşlar. neyin aynısı? ne yaptılarsa onun. ama o güzeldi.

ama editörs de ne idi?

döndükten sonra bir arctic monkeys, bir editors lafları geçiyor başka bir şey geçmiyor. ikisine de yurdum topraklarında bir hayranlık oluşmuş. 
biri çoluk çocuk diye, myspace'de ünlü olabilme ihtimalini sevdirdi herkese. ama diğeri de bilmiyorum niye? bi festivale geldiler benim için bitmiştir dedim müziğe kapadım kendimi.

bi arkadaşım da meğer dinlermiş, süpermiş, çok iyi müzikmiş. arada dinliyordu "bırak yeeaaa" dedim kapıyı çektim çıktım. -iyi olabilirdi-. anlattım, böyleyken böyle dedim. "ben bilmem süper müzik" dedi takmadı. bunu demediyse konuşmalardan bu sonuç çıktı. yani sonuç alamadım.

bana ipod'unu verdi 3-4 aydır benimle takılıyor. bilmem neden editors çıktı karşıma. shuffle ettim bir şeyleri ondan mı, yoksa bir tekne playlisti mi bilmiyorum. teenage müzik zevkime pek uymayan bir ipod içeriğiyle karşı karşıyaydım. sıkıcı kings of convenience'lar ve ötekiler. bir müzik dinledim iyimiş dedim. baktım editors. sinirlerim tepeme çıktı. sonra biraz daha dinledim. o gün bugündür 4 aydır psikopat gibi editors dinliyorum. böyle bir müziği o kılıksız, o taklitçi adamın en önde durduğu grup nasıl olur da yapar bilmiyorum.

sonunda açılmaya karar verdim. "ben editors dinliyorum biliyor musun?" dedim. o da aynı zamanda konser kayıtlarını inceleyerek bana hak vermiş, havalar neymiş 1500müş, iticiymiş.

sorunsal oldu kendisi. bööle özenti adam, bööle özgün müzik?


bu da böyle bir anımdı. hem bu mükemmel müzikten, hem de bu itici tipten bahsetmek istedim hikayeyi geç. önünde klavye olduğundan şu izleyeceğiniz şarkıda çok itici olmayan bu adam, bu müziği yapıyor:





en sevdiğim için bunu koydum. bu adam bundan 4 5 sene önce bundan daha da havalarda bi adamdı.



şimdi de bi yandan "elinde de gitar yok tabi nabsın adam?"lara büründüm. affediyorum yavaştan.

ps. youtube kapalı size gelmesin, rte'ye gelsin bu şarkılar.
ps2: ps. i love you filmine kadar da ps mi pc mi yazmalıyım bilemiyodum, o yüzden kendisine teşekkür ederim. personal comment peki beynime nerden kazındı onu da biri desin.
ps3. küçükken al ve ak arasındaki farkı da "ak düştü saçlarıma, gül düştü yollarına??? gelmek için yanıma biraz geç kalmadın mı?" sözlü şarkıdan bilirdim.