yeni dünyada ilişki olmaya çalışan insan münasebetlerinde karşı tarafı sallamadığında 100 onitsuka kaplanı değerine ordan da nirvanaya ulaşılacağına inanan kabileler vardı, ne yazık ki bu kabilelerin ortalama ömürleri erken yaşta 'kok' kullanımından dolayı pek düşüktü. kullanmadıkları zamanda bile kullanıyolardı bütün sevimleri üzerinde. evet çok güzel ve şirinlerdi, biz her şeylerinden etkilendik karşılığında pek etkileyemesek de, zaten bazen madden, bazen manen ama hep pek uzaklardı ne yapsak da yaklaşamadık, biz '3 harfler*'de savunma olmaz diye kalkanları indirmiştik, onlar çok güçlülerdi ve sanırsak bu şekil kendilerince çok tutulmuştu. ne yazık ki kendimizi anladığımız zaman nerdeyse onları kaybettiğimiz ya da artık kaybetmemiz gerektiğine inandığımız zamanlara tekabül etmişti. tarih boyunca bizi acıtan hep kendi hatalarımızdan dolayı kaybettiklerimiz olmuştu zaten ve bu seferkinde geç kalan, davranmayan biz değildik, hatta belki de fazla gitmişizdir. kabilede kimse 'ergen'likten daha ileriyi göremediğinden, bizi de davranmamaya iten davranışlarını; 3 harflinin o kelime olma potansiyelinin bile mutlu olma, 'davranma' sebebi olduğunu fark edemedi. bi kaçı büyümüş de biz kaçırmış olabiliriz, bunlar kendi hayatlarında her şeyin değerinin ve kendi istediklerinin farkında olabilirler ki o noktada farkında olunmayanlar olarak 'iyi ki..' demek düşer sadece hafif "keşke.."lerin yanında. maalesef bu kabilenin grid sistemden tamamen kopmuş dolambaçlı yolları vardı hikayenin pek çekici bi kısmını oluşturan, bi yere varmak istemediklerinde gidiyomuş gibi yaptıkları; başka bi yere gitmek istediklerinde ya da gitmekten vazgeçtiklerinde bunu çaktırmayabildikleri; 'ben gidiorum ama gittiğim yer başka yere gidio' diye suçu bitiş noktasına atabildikleri. netekim biz de o yollardan geçmeyi tercih ederdik, küçükken. bugün bir bireyinin aramıza katılışının sene-i, her şeye rağmen tabii ki 'İYİ Kİ' bi, devriyesinde olduğumuz kabileyi tarihten silme noktasına gelmiştik sonunda. ne de olsa bütün tarihiyle bir eropa duruyordu karşımızda, şimdiye kadar ilgimizi çekmemiş olsa da, biz ilgimizi vermek istememiş olsak da ve bunu anlatamamışsak ve anlatmamız gerektiğini sanan saflar olsak da... hikayenin sonunda mucize ya da tersi, hep kendini belli etmekteyken "la vie est un miracle" die bi süre her yeni şeyin de mucize olduğuna inanma, harflerle ve sarfedilen cümlelerle duruma uygun kılıflar buldurma ve bunu içimizde ve dışımızda yaşama özgürlüğüne sahip olduğumuz yaşlardaydık ne de olsa, onlarla ortak noktalar yakaladığımızda ne kadar istediğimiz gibi olduklarına ve bunu söleyemediğimizde de bunun bizi kimyasal tepkimelere soktuğu gibi efsanelere inanbilirdik. geçmişte bizim dost sandığımız kabilelerle aramızda gelişenlere ya da farklı kıta sahanlıklarında bulunma durumlarından dolayı gelişmeyenlere rağmen, her yeni gelen heyecana sıfırdan başlayabilme "densizliğini" gösteren biz, belki de daha önce yaşadıkları "x-y"ler arası savaşlardan ya da 3 harfli bişeylerden dolayı güven ya da belki başka harfli bişeylerden dolayı ilgilerini kazanamadığımız bu kabileden bugün çocuklarımıza, 'senin ataların gerekirse bütün kıtayı unuturdu, efsanelerde geçen uyumayan şehri bile' diye içimizdeki burukluğu hiç çaktırmadan gururla bahsediyoruz, belki de bi süre daha bahsetmeye devam edicez.
ps. tabii ki kendini tanıyan ve kendini göründüğü=olduğu gibi kabul eden ve yer yer de seven insanlar olarak kendi kendimize girdiğimiz anda kaybedeceğimizi bildiğimiz iddialardan da bahsetmiyoruz...
fin