Geçen
dün olanlar, o an çok anlamasan da adeta bir uçağı kaçırma hikayesi gibi acıklı
gibi duran sonra sittin sene anlatacağın kadar komikli. Ben aslında komik anlatmak istiyorum ama hem yaşanan polis şiddetini görmezden gelmiş gibi dursun istemiyorum hem de ilk karakol kapısında geri kalanları beklerken komikli
anlattım diye bana "Vakıf üniversiteli kadın", "Polise
yalvarıyosunuz, çıkıyosunuz." muamelesi yapan insanlar olabiliyor. "Uyuycam
ben çekemem bunları." diye o zaman sildim. Gürcü asabiyesi işte. Bunu da beni
sadece bu yazıyla tanıyanlara yazmıyorum, yorum hakkı vermiyorum, yorumlarını
sallamıyorum -canım çok güzelsin falan derseniz olur tabi niye olmasın?-; tacize uğradım desem kahramanı olacağım insanın "Başıma bir
iş gelmedi." dediğim için düşmanı oluyorsam yapabileceğim bir şey yok.
Olayı komik yaşamam, sinirim bozulduğunda gülmemle eşdeğer bir durum da olabilir,
geçen tehlikenin ciddiyetini şu an anlıyorum, olay mahaline gidince
darallanıyorum. Ben ordayım diye kaçabilecekken kaçmayan Serkan’a da bişe
olabilirdi mesela. Tacize uğrasan senelerce unutamazsın.
Olayları
kimin provoke ettiğini bilmiyorum ama müdahale bekleyen grupta olduğumuz kesin.
Biber gazı öyle bir bağladı kendine. Müdahale olunca Handan’la çıktık. Çıkar
çıkmaz ilk barikat yapımıyla karşılaştık, bir çocuğu simitçinin arabasını
barikata katmaya çalışırken "alooo"ladık, zaten ondan başka kimse de
o yanlışa gelmedi.
Pek polistik bir aksiyon yok idi keza durduğumuz yerde; aşırı kalabalık ve
sloganlar, Boğa'da barikat vardı yanarlı dönerli, önümüzde barikat yapıyolardı,
arada bir biber gazı, Süreyya'ya ilaç/buz yardımı yaptıkça bir sevindiriklik
falan, polis yok, zaten biz de çok durmadıydık daha ki çıktık ve sürüldük.
Mesela kimsenin ne taş attığı var, ne ilerlediği. Valide mantık aranmaz ama
niye oraya gelir polis mesela? Normalde bir arkadaşın evine gidip geliyorduk,
nedense ilk atakta yukarı doğru gitmeye karar verdik.
Plants vs. Zombies oynuyorduk ve yerden çıktı bence o polisler. Bir anda
ortadalardı. Biz -bunu söyliycem ama bi daha birinize salak dediğimde
aleyhimizde kullanmayın.- sokağına gireceğimize Moda Sahnesi'nin üstteki
kapısına doğru gidip, "Gel polis amca biz burdayız, al bizi." dedik.
Polis "Burdalar!" dedi ve biz içeri girmeye çalışıyoruz, sanki
ebelemece oynuyoruz da polis de "Tüh kaçtı." deyip geri dönecek.
İçeri girsek daha fenaymış, bunun için de teşekkürler ulu manitu.
Bana
polis gerçekten 31 Mayıs’tan beri zombi gibi geliyor ve zombiye yakalanmışız
gibi hissettim. "Bunlar bize kuytuda kıyar." diye düşündüm, o an
"Bitti" dedim, "buraya kadarmış.". Gaz atmış, plastik mermi
sıkmış farkında değilim, uyku moduna geçtim heralde, elimde fısfıs oda spreyi
gibi ortama sıkıyodum sürekli onu hatırlıyorum, ilk "Hande nerdea?"
diye sordum, gitmiş ama Serkan görünce rahatladım –bencillik mi oluyor acaba-,
sonra da "Lan vize başvurusuna polis aldıydı diye gidemezsem, o vize bana
dar olur." diye. Nasılsa çıkıcam, suç yok ama kaç gün tutarlar acaba diye
hesap yapıyorum. "Sabaha yazsalar, 24 saatte yetişebilirim
belki."
İlk yanımıza geldiğinde gazlı sözlü haldeyken bi "Napıyosunuz? Söyle
bak kötü bişe yok, gözaltına alındınız artık." diye sordu. O anda aptala
bağlatmaya çalışıyo heralde, yalan mı söyleyemiyorsun nedir bilmem. Bi kaç kişi ilk andan başladı “Geçiyorduk yakalandık valla evime gidiyodum vs..”. Bazısı gerçek heralde cidden. Bana sordu, "Direniyoruz
işte." dedim. Daha akıllıca bi cevap vereydim iyiydi ama çevik zaten zilyon tane ve kime ne dediğinin önemi yok. "Neye direniyosunuz?" dedi.
"Neye direniyosunuz kardeşim ya üzmeyin beni bak.." gibi,
"Direnilecek ne var, gül gibi ülke işte." gibi dedi bunu.
"Herkes neye direniyorsa ona, işte revire yardım ediyorduk."
falanlardan en aklıma geleni dedim, artizlik de değil, "Şu an çok gaz
altındayım, cevap veremeyeceğim, lütfen üstüme gelme." gibili dedim.
"Bak biz size bi şey yapmıyoruz." dedi, galiba bunu herkese dediler,
sürekli tekrarlandı. Ben niyeyse gerçekten inandım onlara. "Götürülcez ve
çıkıcaz; işalla vize yalan olmaz." Çantamı açtı, gaz maskesi vardı orda bi
tane daha, daha komplikesi, "Bu ne?" dedi. "Ben Taksim'de
çalışıyorum." dedim. "Alınacaklar zaten bunlar sizden zaten."
dedi, çantayı geri kapadı. (alınmadı)
Şimdi asıl güldüğümüz, otururken Serkan ile gözgöze gelip "kısmet
buymuş" bakışımız. Arada onu yapıp daha da gülüyoruz. Biraz önce kahve
falı bakan kafelerden biri bişe uzattı, ben o sırada aklıma bu geldiği için
gülüyordum zaten, "Ne gülüyorsun yae?" dedi adam.
Sonrası komik olan da sanırım bana "Otur" dendikçe kalkmam,
"Köşede durur musunuz hanımefendi?" dendikçe polisin yanına gitme
güdüm. Bi çekim oldu aramızda heralde kaskla. Bağırıyordu arada -hepsi aynı
olduğu için tekil konuşuyorum tabi yoksa bi tanesi değil muhattap olunan-,
"Duymuyorum onun içinden konuşunca." dedim, heralde ben
yakalanmamışım da mahallemizin çocukları yakalanmış olayı anlama çabasında 150
cm'lik bir teyze edasında olduğum için.
Gerçekten de bizi götürmelerini beklerken artiz de olsalar kibarlardı. Biz
de coolduk bence kendi grubumuz olarak, bazısı "Abi yapma ben geçiyodum
valla." falan dedi, "Maskeyle mi geçiyodun lan?" dedi mesela ona
yani bence de ne gerek var. Bir kadın* (ona gelicem) çalıştığı nüfuslu kişiyi
aramak istediğini söylüyordu sürekli. Dediği adam da CHP'li yani niye böyle bir
hataya girersin? Gerçekten yalvarınca bırakılacağını sansan da konsept olarak
nefret ettiğin adamlara dert varsa anlatmaya ya da yalan söyleyerek yırtmaya mı çalışırsın bilmem, zaten ben yalan da
söyleyemezdim heralde. "Astımım var, ilacı almam lazım, klostrofobi,
bileğim çok sıktınız vs." her çeşit naz geldi özellikle kadınlardan ve
onlara kibarlardı. "Su içer misin?" falan diyorlar arada insanlara.
Ama "gerçi su daha da kötü yapar ama.." falanlı. "Bildiğim bazı
şeyler var." deme yolu heralde. Bir hayırları olmadı ama bence o da
yetkisizlikten ve beceriksizliktendi genelde.
14
yaşında bir çifti, bizim de tanımadığımızı teyit ettikten sonra bıraktı. Çevik
kuvvetin her zaman girmek istediği ortam mıdır, tiksintiyle baktığı düşmanı
mıdır nedir, bir böyle kasmışlık var, kibir var ama pislik yok, hani 60 saattir
uyumayan çevik değildi bana hissettirdiği, sanki iyi olduğunu gösterme açlığı
da, "İyiyim ama güçlüyüm." ya da "Güçlüyüm ama iyiyim."
Yani sanki barışmaya da çalışıyolar bazısı gibi, bana öyle geldi sanki bilemem.
Ezeli rakip coolluğu, etkilemeye çalışma durumları. 6-0 sonrası karşılaştığın
Fenerli, sanki her golü kendi atmış havasında, evlat olsa sevilmez ama bi
terbiyesizliği yok ve senin takımın da yemiş o golleri zaten, ne diyebilirsin.
Kendi gaz maskelerini çıkarmıyolar, senin bütün maskelerini falan alıyolar
ama. Biber gazı müdahale için değil ceza diye heralde. Aynı zamanda benim
elimde bütün yoldan geçerken yakalanmadığıma kanıt olacak zamazingoları aldı
attı. Bunu ben de anlamadım. Yerdekileri bile bana sokması gerekmez miydi? Bi
kadında TKP bayrağı vardı, onu da sinirle sorgulayıp sonra attı. “Bana verdi
biri valla benim değil.” dedi.** (buna da gelcem).
"Kanka
gaz var mı?" diye birbirlerine soruyorlardı, "Var, var,
çıkarma." dedi. "Bunda ne var, Taksim'in normali bu" diyebiliyorum
gibi samimi bir ortam var mesela?! "O zaman gitmeyeceksiniz
hanımefendi." dedi, ben olsam "Sus lan başlatma gazına." derim.
"Taksim'de çalışıyorum ben." dedim, ama başkası demiş olsa burda
anlatırken, "Taaaaam mıaa?" efekti de eklerdim, kendime
yakıştıramadım. Ben o zaman yine "Sus lan başlatma işine." derim ama
"O zaman başka." dedi. Aklın başına gelince şurda şunu deseydim, burda
bunu deseydim. “Taksim’e niye gitmiyomuşuz?” deseydim mesela. Ama o an işte
düşünemiyorsun, ki desen denirdi, sorun olmazdı bi ortam.
Bana
karşı belki cinsiyetten dolayı iyi davranılırken, bi arkadaşıma da mavi
pantolon giydiği için gay diye laf etmeler, yumruklamalar da yaşandı. Gay değiliz, poşu takmıyoruz, komünist değiliz, damarına mı basmıyoruz nedir? Sonra
öğrendim ki "3 gündür çocuğumu göremiyorum ben sizin yüzünüzden" diye
Serkan’a küfreden çevik olmuş. E hayırlısı oluyormuş, çocuğun senden uzakta
yetişmesi.
Bi grubu götürdüler, diğerleri gelirken sükunet içinde bekliyorduk, o
sırada Bahariye'nin ilerisilerden polise küfürler geliyor. "Bak ne
diyorsunuz." diyor bi tanesi. Başka bi tanesi de "'Polis simit sat!'mış
peeh!" dedi. "Bizim de hakkımız var." gibi ya da buna bi cevap arıyo ya da cevap ver de kırsın ağzını burnunu bilemedim. Benim saf anıma denk geldi heralde, hep bi yumuşak düşünüyorum. Kimse ses çıkarmadı, ama sanki biz diyoruz. Ama zaten ben
simit satma durumunu desteklemiyorum, onur meslekle olmuyor çünkü. Sonra biz en
fazla 10 kişiyken, 30 tane çevik geldi bizi almaya. -Belki 30 değildir de ben doğru hesap yaptım ayağı yapıyorum şu an.- "Kişi başına üç
polis." dedim. "Hanımefendi, polis sayısı ne kadar artarsa
şiddet o kadar azalır. Biz bi şe yapıyo muyuz size? İyiyiz bakın". dedi.
Serkan "Sen iyilerden misin?" diye sordu. "Hepimiz iyiyiz!"
dedi bayağı heyecanla -Karikatürdeki biz orospu çocuğuyduk hissiyatını
hatırlayın öylesinden.-. "Ya şimdi bizde de var sizde de." dedim.
"Yani evet doğru." dedi. Ben kabul ediyosam, o da etmek
zorundaydı.
Sonra bi tane herhalde amir -ben polis ve askerdeki bu ast üst ilişkilerini bilmiyorum, diğerinden üst gördüğüm herkes amir olabilir; general demediğime şükretmeli-, kolumu kıvırarak, "Böyle götür,
ağrısın." dedi koluma giren polise. Hiç acı bi durum yoktu ama uzun vadede
ağrıyor heralde dedim ama Serk ağrımadığını söylüyor. Ben benim koluma girene,
"Ağrımasın canım, ne gereği var?" dedim. Sonra bir direnişçi, bir
çevik, lise balo dansı gibi ikişerli olarak halinde sıralandık. "Az
ilerle, sen sağa geç, o solda kalsın." falan. Benim eşim(!) kendisi değil
de ben polismişim o yakalanmış gibi bir mutsuz, bir gergin, biz söylüyoruz
söyleneni, "sağa geç, ilerliyoruz." falan.
Benim "elektrik bandım" bayağı gevşekti, zaten sonra kendim çıkardım.
Ben kıpraştıkça yanımdaki kolumu kıvırmak istiyo ama gereği olmadığını mı
anlıyor nedir anlamadım, sonra açılınca söyledi, “sence kaç?” eşliğinde hem de,
24 yaşındaymış çocuk, bir çekingen falan ben hiç anlamadım onu. Önümdeki çevik,
arkasını döndü. "Biz AKP'nin polisi değiliz hea hepimiz." dedi,
döndü. Tekrar bana döndü, "Ben ona oy vermedim zaten." dedi, döndü.
Tekrar bana döndü, "Ben içki de içiyorum." dedi, döndü. Sonra tekrar
bana döndü, "Burada gaz atıldıktan sonra kız arkadaşım beni
terketti." dedi. Ya da onun gibi bişeyler. Ben de şaştım kaldım bu
itiraflara, "iyiymiş.", "o kötüymüş" neyim diyebildim anca.
Yanımdakine "Sen kime oy verdin?" dedim. Kafayı çevirdi,
"Konuşmican mı?" dedim, kafayı salladı. Ortamda yanımdaki hariç sen
kaç yaşındasın, "Aaa 30 musun? Aaa göstermiyosun, ben kaçım sence?"
gibi muabbetler dönüyor ama yanımdaki mutsuzluktan geberecek.
Bu sırada Bahariye'de ilerliyoruz, Boğa'ya doğru. Bir tane daha çevik
sanırım "Solcu çirkin kızlar olur." önermesinden gelerek öbür koluma
girdi ve "Niye yapıyosun şimdi bunu, ne kadar da hoş bir bayansın
aslında." dedi. Kitlenmemek elde değil. "Sağol, sen de hoştursun
heralde." dedim. "Ben bunun altından görünmüyorum ya." dedi,
üzülmüş. "E naaptınız, bölebildiniz mi memleketi?" dedi. "Bizim
amacımız o değil, tam tersi." dedim. Sonra elinde gaz kapsülü kovası, önündekine "Kanka taşısana.." falan diyo sonra dönüp, "Taşırım hea, takılıyorum." falan diyor. Ben bunu pek anlamam, anlasam da demem ama galiba o çevik bana aşık oldu, sonra dikti gözlerini, arada "Ne var?" diye kafa sallıyorum, gülüyo kafayı çeviriyo. Ya da tam tersi, "Bunu bana verin ben döveyim." öyle bir tiksinti. Kesinlikle bana karşı boş değildi yani.
O sırada ÇHD avukatları geldi yanımıza ve kavgaya babam gelmiş gibi
hissettim, isimlerimizi öğrenmek istediklerini söylediler, amir bişeler
geveledi ve ilerledik. Ben hemen atladım adımı söyledim, arkadan Serk söyledi
duydum, sonra yanımdaki "Niye söylüyorsun ki adını? Hem suçsuzuz diyosunuz
hem adınızı söylüyorsunuz." dedi. "Suç mu adını söylemek cidden
soruyorum?" dedim cevap verdi denemez. Boğa'daki barikatın yanına geldiğimizde,
"Burada iyi birleştirmişsiniz memleketi." dedi. Yani benim ilk defa
gördüğüm barikatı da bana kitliyosan, senin için hepimiz birsek, zaten bayağı
birleştirmişiz. Ama bu keşke o an geleydi aklıma. Hazır cevap da işte bi yere
kadar. O yol biraz daha uzun olsaydı çok güzel yerleştirmeler olabilecek
durumdaydık ama çok uzun sürmedi, ben bunu idrak edene kadar zaten vakit
geçmişti. “Bi şey değiştiremezdin.” diyorlar ama benim umudum vardı. Ama tam o
anda ortam çok biberliydi zaten.
Otobüs yanına geldiğimizde avukatlar yine belirerek, "Kadını siz
arayamazsınız." dedi. Ben onlar gelene kadar o an bunu nasıl diycem, hangi
aşamada diycem onu düşünüyordum. Kadın olmadığı için biz asla aranmadık,
serbest kalanlar olarak.
Otobüse
bindik, kimlik soruyor bi tip, elim bağlıyken, "Nasıl?" dedim. Güldü,
bunlar polis aslında ve açık ara çok daha iyiler; gerek zeka, gerek davranış,
gerek aklına ne gelirse babında. Sonra yer açtılar, oturduk. En öne.
Sonra
Hande ve Merih de gelince, annem de gelmiş gibi oldu zaten. Yanımda bi kız
vardı, öbür tarafta nüfuslu birinin tanıdığı olan abla. Ablanın yanına eli kolu
ayrı oynayan bi çocuk getirdiler, ilk geldiğinde her hareketinde çocuğa "Abi
sakin." diyen birileri oluyordu. "Ben senin..." falan diyordu
sessiz ve derinden çeviklere, kendi kendine. Amir -tipine baksan sen ben
gibi bişe sanarsın-, bilimum çevik, çocuğa uyuz oldu artık. Mustafa, senden
hiçbir yamuk görmemiş insan olarak söylüyorum, evlat olsan sevilmezsin. O,
"Bak ben iyiyim bişe yapıyo muyum, kışkırtma beni." diyor, ama çocuk
kışkırtmazken diyor artık bunu ama çocuk zaten bastan kaybetti. Bazısı otobüse
girip çocuğu dövmek falan istiyor, zor tutuyorlar. En önde olduğum için kapıdan
bütün çevik teşkilatına hakimdim. Çoğunun -objektif olarak demiyosam çevik
olayım- beyin yerinde sünger taşıdıklarına şahidim. Çocuk darp edildi daha
sonra bir bahaneyle arkaya alındığında. Telefonu elinden alındı, eski mesajlar
okunuyordu. Haklı olarak buna tepki gösterdiği için de darp edildi. Öyle
otobüste bekledik sadece. Hiç kimsenin nereye gideceğimizi bildiği yoktu, her
yere gidilebilirdi. Hiçbir şey bildikleri yok, sadece "kolluk"
kuvveti evet ama hiçbir kademede kimsenin daha karar verdiği de yok gibi. Biliyormuş
gibi de yorum yapıyorlar falan..
Sürekli
insanların bileğindekileri çıkarmaları için söylenip durduk, benim boldu,
açtım, çünkü otobüste herkeste yoktu bile. Suçluymuşuz gibi niye takıldı ben
onu da anlamadım zaten. Kelepçeden bahsediyorsun, “Açık.” diyor bir tanesi,
benim açık değil diyorsun, tekrar “Açık.” diyor. Başından beri klimadan bahsedildiğini
zannetmesini, espriye vurarak kapatmaya çalışıyor. Açma konusunda sorun
yaşadılar, ninemin meyve bıçağından daha az keskin bir bıçakla daha da
sıkıştırdılar mesela. Bir tanesi, "Neşter var sadece açamayız." dedi.
Bütün otobüs, "Neşterle açamazsın?!" diye tepkidi haliyle.
"Nester kemik falan kesiyo." dendi. "Hee peki" dedi.
Neşterle de zor açtılar keza büyük başarıydı. İkinci kere için “Açamıyorum ya
neşterle, başıma iş alcam.” dedi mesela "Ben açayım." dedim. Kendimi
kesersem o suçlu olurmuş.
Ben
yanımdakiyle bir gözle anlaşma mekanizması geliştirmiştim. İlk gözgöze bakışlarımız
çocuğun hali tavrınaydı tabii ki, sonra da o ablanın "Benim kızım da çevik
kuvvet olmak istiyor, bakalım, olacak heralde." gibi yanlamasıydı. La
havleydi.
Çocuk
çok yanlış bir atakla Sırrı Süreyya'ya oy verdiğinden vs. çok çok siyaset
konuştu mesela. Adamlardan biri biraz önce "Apo'nun bayrağıyla Atatürk
bayrağını nasıl yanyana getirdiniz?" demişken hem de. Yanımdakiyle
"Niye bu kadar konuşuyor bu?" bakışları. Çünkü mantıklı da konuşmuyor. Bizim genel olarak derdimize dair de konuşmuyor. Dışardaki çevikin dışarda
kaldığı için partiyi kaçırmış halleri.. Cama vurmaları, dışardan "Yandı
olm bunlar haha." demeleri gibi ilkokulda o etekler açılmasa, o saçlar
çekilmese yiyeceğimiz şeyler.. Hadi benim dışarda kapı gibi Hande var, ama kimse korkmadı onlardan.
Tam
aklımda olan soruları sorucak cesareti topluyorum, çevikler değişiyor, zaten
hepsinde bi içeri girme hevesi var. Kız kesmeler falan. Yani çevik, çevik
olmasa, Fransa ve Amerika’daki itfaiyeci fantezisi bizim çeviklerle olurdu.
Gencecik daha tüyü çıkmamış tipler. Belki de %50 de vardır o fantezi. Ablanın
kızında varmış heralde mesela.
Her polis/çevik iki kere saydı. Otobüs tam
dolu zaten, kapasitesini bilsen yapabileceğin şeyler zorlanmazsın ama o sayıda
zorlandılar. Artık "Ay 29" raddesine geldi herkes. 2 saat mi
durduk, 1 mi bilmiyorum. Ama 100 kere sayıldık.
Dışardakilerin avukat
olduğunu bilen ve bizimle görüştürmeyen amir, "Bunlar kim acaba?"
dedi. "Avukat" dedim. Galiba kimin nesi anlamaya çalışıyordu.
"Heaeae" dedi, tarzı o keza. "Beşimizin avukatı." dedim.
Elimde telefon Hande'ye
mesaj atıyorum yer yer. Çantama koydum sonra. Polislerle göz göze gelince "Ne
oldu?" dedim. Ben deyince kendini sorgulamak zorunda hissetti sanırım,
"Görebilir miyim ekranı?" dedi. Çantamdan çıkardım, iphone'un
bildiğin slide to unlock yazan ve saat gösteren ekranını gösterdim,
"Tamam" dedi.Ben de şaştım. Ben "Avukatıma mesaj atıyorum."
dedim. "Tamam onu yapabilirsiniz." dedi. Diğeri "son işlem"
gibi bi şeyler dedi. Başlat menüsünden recently viewed files açamadım tabii ki.
Açtım mesajları, Hande'yle mesajları uzatırken "Tamam" dedi,
bakmadı.
Bir tane çanta geldi, "Bunlar deliller iyi bakin aman" denerek.
** Geldim. O zaman farkında değildim ama sonra düşündüm o bizim alındığımız
yerdeki eşyalardı sanırım, her şeyi toplasa nasıl benim olduğunu kanıtlayacak
-video çekiyor muydu acaba?-, benim elimdeki fısfısı, şalı asla alınmayacak bi
yere attı mesela. Sonra otobüste de birini kaldırdı bizi oturttu, bi şeyleri
orda bıraksam nasıl delil olacak? Gibi bence beceriksizce şeyler vardı. Yani
terörle böyle mücadele ettiğiniz için bitmemiş de olabilir benden söylemesi. Ya
da terörist değilsek GBT için bizi karakola götürmeyeydiniz iyiydi mesela.
Sonra Rıhtım’a karakola
geldik ve kısa bir bekleyiş, sigara içersin içemezsin, tuvaletim var ay bu
resmen psikolojik baskı vs. diye. kadın tripleri "Beni en yüksek reddetsin
o zaman." gibi muhabbetler akabinde baş komiser herhalde ile görüştük
ikişerli olarak. Avukatla görüştürmediler, “Gerek olmayabilir, bi bakalım.”
dedi sadece kibarca. Olmadı gözaltına değil “gözlem altına” alındığımız için. İki
Pınar'ı aynı anda çağırdığı için kendini çok sevimli sanan bir komiser de
vardı, öyle dedi yani ben burda söz sanatı yapmıyorum. Diğer Pınar başladı,
dışardaki masalarda içme kısmını sokakta içme olarak anlattı gibi olduğu için
bir süre Kadıköy’de sokakta içilme, işeme sorunlarından bahsedildi. Bana
gelince "Aaa iç mimarsa bırakalım bize yardım etsin, burada lazım
haha." gibi espriler. "İç mimar değil, mimarım, mimar onu da
yapar." gibi bir muabbet.
"Neden
buradasın? Nabıyosun? Amacın ne?" gibi sorular yoktu. Mesleğin ne? Adresin
ne? Nerede çalışıyorsun? Nerede yakalandın? Sadece bu kadar. Ne
"direndim" diyorsun, ne "direnmedim" çünkü konseptte yeri
yok. "Demokratik hakkimi kullanarak her zaman olduğu gibi Kadıköy’deki
eyleme katildim." diyebilirdik ama oraya bile gelmedik. Yani bu "Alakam olmaz bunlarla dedirten bir durum olmadığı için." de minnet doluyum, yalan söylerken sırıttığımdan diyemeyebilirdim zaten. Ama o komiser nedense bize yakın gibiydi ya olabilir mi öyle bir şey?
Mimardı-iç mimardı.
"İç mimar deme lazım olur."du derken baş komiser -heralde- olan
kimliğimi masaya koyarken "direnmimar" dedi. Sonra ikimiz için
"Hanımların bir olayı yok zaten (sicillerinde) bi Taksim'e
gitmişler." dedi. "Oo dedim fiş yapmışız." Demedim tabii
ki.
Daha gevsek olan,
"Mimari bırakalım, Kartal kalsın bence, zaten o şurada gerekirse alırız,
iç mimar ehe ehu." falan.. Neyse ikimiz de çıktık.
"Kusura bakmayın,
sizi de rahatsız ettik." dedi. "Biz de sizi ettik heralde."
dedim. Bizden önceki kız odaya geri döndüğü için, kapı gösterilince az da
şaşmadım değil.
Canım Kadıköy yerine
başka bir karakola gitsek böyle mi olacaktı insanlar bilmiyorum. Eve yürüyerek
çok uzatmadan dönebilmek iyiydi, 13 kişi sağlık kontrolü için götürüldü. Onlar
da sonradan çıkarılmış duyduğum kadarıyla.
*Nüfuslu
sandığı kişinin asistanı olan, kızı çevik kuvvet olmak isteyen ablaya, hepimiz
daha odadayken gelen polis, "Hanımefendi sizi bundan dolayı tutmayacaktık
ama siz aranıyormuşsunuz, bırakamicaz. Kacak elektrik davanız varmış."
dedi. Kadıncağız, "Ya iste eski kocam ah falan." toplamaya çalıştı
ama orda bi otobüsün içinde o çevik kuvvete yanlamicaktın.
Daha once gözümün önünde olan ya da içinde
bulunduğum her direnişte çevikin olayının insanları bir yere yaklaştırmamak,
dağıtmak; sonra yer yer kovalamak, sıkıştırmak ve eziyet etmek olduğunu
biliyorum. Ama çevikin Kadıköy’de neyin peşinde
olduğunu da anlamadım. O kadar büyük kitleyi Havuz’a kadar sürmenin, elinin
değdini almanın anlamı neydi? Taksim'de kendimi gazdan koruyamasam da saldırı
anındaki polisten uzak durabiliyordum, Kadıköy'de öyle bir ortam yok, gaz
fişeğine evet ama müdahale anında polise ilk anlamadığım günler hiç bu kadar yaklaşmamıştım. "Hadi geçelim yerlerimize." bir durum değil miydi polisle olan? “Anne merak etme biz
arkalardayız.” denebilecek bir durum olamıyor, içine giriyor; Taksim’de seni
İstiklal’den kovalar, sen kaçarsın, gitmek istemez geri gelirsin ama Kadıköy’de
saçmasapan bir durum var tam ifade edemediğim, her gün başka bişe düşündüğüm için fazla uzatmak istemediğim. Çevik dağıtmak değil, dalmak ve
toplamak çabasında ve ne profesyonel –kendisinin marjinal adlandırdığı-, ne
havai fişek atanın, sadece bir otobüs insan toplama peşinde gibiydi. Bu yüzden
de işin içinde bir bit yeniği olması olası.
Karakoldakilerin
de çevik kuvvetin zekasına hayran olmadığını düşündüm o an. Geçende başka bir
kişi daha bunun muabbetini yaptı. Dumas’ya selam vererek çevik hakkında
genellemeye girmiyorum ama hiçbir şeyi “gibi yapacak” bir kitle olabileceğini
düşünmüyorum. Ama çevik bana direnişin ilk gününden beri Lenny hatırlatıyor. Vicdan, politik görüş bilmiyorum ama o gruba istediğini yaptırabilirsin yani şaşıyodum da şaşmıyorum artık, bazısı gerçekten yüzüne bakamıyor, bazısı da bildiğin senden nefret ediyor ki kendini rahat hissediyor öylelikle.
Sadece Yeliz ile konuşurken olabilir diye düşündüğümüz şu durum var ki, bilmiyorum da tam, belki korkmadığını biliyorlar, belki yaptığının suç olmadığını; belki Gezi'den önce böyle bir kitleyle muhattap olmadılar, belki bu yolu bilmiyorlar; insanların kaçmaya çalışmadığı, ters davranmadığı, ona kötü davranmadığı bir yol bilmiyorlar. Aramızda bir kişi öyleydi ve ona bildikleri gibi davrandılar. Biz de ne atar yaptık, ne yalvardık, öyle dümdüz geçti. Biraz kendileri muhattap olma peşinde gibilerdi, sallamadık. Sallasamıydık iyiydi, yoksa iyi oldu çıktık gitti mi bilemedim. Ben bi an önce karakola gitmek istedim, Hande orada yanımızda olabilecek diye. "Sana bişe olmaz, merak etme." dedim kendime hep. Bence sizin de başınıza gelirse Akay'ın dediği gibi "Ben atarlanırdım heralde." gazına gelmeden, kendinizden de tiksinmeden, fazla muattap olmadan geçirin o anları.
Sadece Yeliz ile konuşurken olabilir diye düşündüğümüz şu durum var ki, bilmiyorum da tam, belki korkmadığını biliyorlar, belki yaptığının suç olmadığını; belki Gezi'den önce böyle bir kitleyle muhattap olmadılar, belki bu yolu bilmiyorlar; insanların kaçmaya çalışmadığı, ters davranmadığı, ona kötü davranmadığı bir yol bilmiyorlar. Aramızda bir kişi öyleydi ve ona bildikleri gibi davrandılar. Biz de ne atar yaptık, ne yalvardık, öyle dümdüz geçti. Biraz kendileri muhattap olma peşinde gibilerdi, sallamadık. Sallasamıydık iyiydi, yoksa iyi oldu çıktık gitti mi bilemedim. Ben bi an önce karakola gitmek istedim, Hande orada yanımızda olabilecek diye. "Sana bişe olmaz, merak etme." dedim kendime hep. Bence sizin de başınıza gelirse Akay'ın dediği gibi "Ben atarlanırdım heralde." gazına gelmeden, kendinizden de tiksinmeden, fazla muattap olmadan geçirin o anları.
Şanslıydım,
aynı grup içinde "olabilecek" en “ne desem bilemedim” çeviklere,
polislere, amirlere denk geldim sanırım. Çevik amiri normal değildi de bana
anormal davranmadı. Milletin yaşadıklarının yanında benimki ve genel olarak o gece çıkanlar için hiçbir şeydi,
sadece vakit kaybettirdi. Hatta belki kafaya gelecek bi fişekten, yenilecek
gazlardan korudu, dk. 5’de kırmızı kart ile oyun dışı kaldık kendi salaklığımızdan ama beklemiyorduk da tabi, her gün polis şiddetinden,
yaşananlardan bahsederken ve öyle bir ortamdayken durumdan tırsmamam idrak
edemememle alakalı olsa gerek. İstanbul'da deprem olacakmış diye 97'de ağlamaya
başlamama rağmen, 99 depreminde ilk iş babamla devrilen lambaderin ampülüne
bakmıştık mum yakıp, kırılmış mı diye; biz dışarı çıkarken, donla fırlayanlar
evine dönüyordu bir şeyler giyinmek için mesela. Genetik herhalde. Sonra ikinci
depremde kendimden geçmiştim. O gün de polis boynumdaki şalı alıp attıktan
sonra da duvardan aşağı ona baktım, çok alakasız bi yerde değilse alarım sonra
diye. (gittim yoktu)
Ben olanları anlattım, yorum yapmaktan kaçınıyorum biraz; hikayenin içinden gözlem altı gibi bir kavram yaratmasına ya da başka bir şeyine takılınabilir. Ben daha nerdeyim tam çözemedim.
Ben olanları anlattım, yorum yapmaktan kaçınıyorum biraz; hikayenin içinden gözlem altı gibi bir kavram yaratmasına ya da başka bir şeyine takılınabilir. Ben daha nerdeyim tam çözemedim.
Bir
bit yeniği varsa da yoksa da resmi olarak gözaltına alınmamışsak da ben sonuçta
bölüm sonu canavarını gördüm. Bana “easy” modu gelse de, benim için yetti
direniş. Sizi bilmem kendi açımdan başka tarz bir direniş bulmam gerek.
Sabahtan beri editliyorum, "Aaaay hiç korkmadım, çok cesurum." ya da "Polis de iyiymiş." demiş gibi durmamak için. Mevzu ciddi ve acı olabildiği için ciddi anlatmaya da çalıştım, teketekte eğlenebileriz. Bi de çoğuna kendi adıma anlatmak adına ben diye girdim ama kısmet yani aslında hiç yalniz değildim.
Hikayenin otobüs ve karakol dışından versiyonu da burada.
Sabahtan beri editliyorum, "Aaaay hiç korkmadım, çok cesurum." ya da "Polis de iyiymiş." demiş gibi durmamak için. Mevzu ciddi ve acı olabildiği için ciddi anlatmaya da çalıştım, teketekte eğlenebileriz. Bi de çoğuna kendi adıma anlatmak adına ben diye girdim ama kısmet yani aslında hiç yalniz değildim.
Hikayenin otobüs ve karakol dışından versiyonu da burada.